Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 



Yunanistan'dan Roma'ya
Sahrap SOYSAL sahrababla@e-kolay.net

Dün Antik Yunan'da yenen akşam yemeklerinden ve yemeğin ikinci bölümünde içilen şaraptan bahsetmiştik.

Yunanlılar şarabı baharat, bal, çam sakızı ve birtakım kokulu malzemelerle tatlandırmayı seviyorlardı. Şarap daha sonra ticaret yolu ile Sicilya ve İtalya'ya da gitmiştir. İtalyanlar şarabın mistik güçlerine fazlaca inanıyor olmalıydılar ki, şarap Roma'ya ilk geldiğinde otuz yaşın altındakiler ve kadınların şarap içmesi yasaklanmıştı. Hatta, kadınlar mahzen anahtarlarına dokunduklarında bile cezalandırılıyorlardı. Romalılar şarabı yemekten apayrı bir şey olarak düşünmüşler ve şarap içmeyi adeta tören haline getirmişlerdi. Bazen gece boyunca süren bu törensi zaman dilimini bir eğitmen yönetir ve kimin ne kadar şarap içeceğine de o karar verirdi. Tıpkı Yunanlılar gibi Romalılar da şaraba su eklemeyi tercih ederlerdi ama Romalıların şarap için kullandığı su ılık olurdu.

Komşudaki lezzet: YUNAN MUTFAĞI
iariogul@hurriyet.com.tr

Bu hafta Ankara Hürriyet’te, komşumuz Yunanistan’ın Türk ve Osmanlı mutfaklarıyla birçok ortak unsura sahip olan lezzetlerini tanıtıyoruz. Zeytinyağı, balık, meze, salata ve uzo’yla olduğu kadar kebap, baklava gibi Türkiye ve Ortadoğu’ya özgü bildiğimiz lezzetlerle de öne çıkan Yunan Mutfağı’nda bazı yemeklerin kökeni Antik Yunan’a kadar giderken, birçok yemek de Yunanistan coğrafyasının ve ilişki içine girdikleri kültürlerin etkisiyle bugünkü zenginliğine kavuşmuş.

ANKARA Hürriyet okuyucularını bu hafta zeytinyağıyla lezzetlenen, sade ama rafine yemekleri, sınırsız çeşitteki mezeleri, balıkları ve milli içecekleri diyebileceğimiz uzo’suyla tanınan Yunan Mutfağı’nda bir lezzet yolculuğuna çıkarıyoruz.

Yunan Mutfağı, Anadolu, Balkanlar ve Ortadoğu’dan etkilerin gözlendiği, İtalyan mutfağından sonra dünyada en çok tanınan Akdeniz mutfağı olmasının yanı sıra, yaprak dolma, baklava, döner gibi birçok unsuruyla da komşusu Türkiye’yle "senin-benim" çekişmesi içindedir. Bu tartışma bir yana, zeytinyağının şüphesiz dünyadaki önde gelen üreticilerinden biri olan Yunanistan’da domatesten bamyaya rengarenk sebzeler, karidesden barbunyaya deniz ürünleri, defneden tarçına çok çeşitli taze ve kuru baharatlar kullanılır.

Bazı popüler Yunan yemekleri, Osmanlı mutfağı ve günümüz Türk mutfağıyla önemli benzerlikler gösterir. Hatta Yunanistan’a yolunuz düştüyse tesadüfen girdiğiniz bir tavernada (restoran) yediğiniz yemekler için milliyetçi duygularınız kabarıp, "Bu bizim yemeğimiz" tepkisi vermiş olabilirsiniz. Ancak bu tip endişeleri bir kenara bırakıp, etkileşimin kaçınılmaz, hatta mutfakları zenginleştiren bir unsur olduğu gerçeğini kabul edersek, dünyanın en sağlıklı ve lezzetli mutfaklarından birinin tadına varabiliriz.

ZEYTİNYAĞI, EKMEK, BALIK

Tipik bir Akdenizli olan Yunan mutfağında, ülkenin hemen her yerinde yetişen zeytin ağaçları nedeniyle bol miktarda zeytinyağı, uzun kıyı şeridi nedeniyle balık ve diğer deniz ürünleri öne çıkar. Yunanistan’ın zeytinleri dünyanın en iyilerilerindendir. Zeytinler Kasım’ın sonlarında toplanır ve çok bekletmeden sıkımı yapılır. Çok az sayıdaki nostaljik üretici zeytini eski dönemlerde olduğu gibi büyük taş ve tathtadan oluşan ekipmanlarla ezerken, günümüzde zeytinın sıkımı, yüksek hızda çalışan modern makinalarla yapılır. Ekmek, şarap, içerisinde tavuk ve tavşanın da yer aldığı çeşitli etler de mutfağın diğervazgeçilmezleridir. En çok kullanılan sebzeler arasında domates, patlıcan, patates, yeşil fasülye, bamya, yeşil biber ve soğan gelir. Yunan mutfağında da diğer Akdeniz mutfaklarında olduğu gibi kekik, nane, sarımsak, soğan, dereotu, defne, fesleğen, nane, rezene, dereotu bolca tüketilir. Bazı et yemeklerinde tarçın ve karanfil gibi tatlı baharatlar öne çıkar. Tatlılarda fıstık ve bal sıkça kullanılır.

KEÇİ, KOYUN, DOMUZETİ

Yunanistan coğrafyası sığırdan çok keçi ve koyun yetiştirmeye uygundur. Dana ve sığır etinden yapılan yemekler nadirdir. Balık yemekleri özellikle kıyı kentlerinde ve adalarda bol miktarda tüketilir. Geleneksel Yunan mutfağı genelde çok fazla sofistike olmayan, basit malzemeler ve tekniklerle lezzeti yakalayan bir mutfaksa da son yıllarda daha komplike ve sofistike arayışlar öne çıkmaktadır. Bazı yemekler Antik Yunan ve Helenistik döneme kadar gider. Tarih boyunca Türk, Fars ve Arap mutfağıyla etkileşime girdiği için Yunan mutfağında köfte (keftedhes) gibi farsça, moussakas (musakka) gibi arapça isimlere rastlayabiliriz. Türk mutfağından aşina olduğumuz kimi isimleri ise şöyle sıralayabiliriz: Baklava, helva (halvadopites), kurabiye (kourabiedes), dolma (dolmades), fava, tarhana çorbası (trahanada), tarama (taramosalata).

BARBUNYA VE LEVREK

Yunanistan haritasına bir göz atarsak ülkenin birçok bölgesinde ve adalarda balık ile diğer deniz ürünlerinin bolca tüketildiğini görebiliriz. Bir zamanlar balık zenginliğiyle dikkat çeken Ege’de fazla avlanma, Yunanlıların balık sevgisi ve özellikle de yaz aylarında adaların artan nüfusu nedeniyle bugün balık çeşidi ve sayısı azaldı. Herşeye rağmen, büyüklüğüne ve nüfusuna oranla çok geniş bir kıyı şeridine sahip olan Yunanistan’da hem çok pahalı hem de ucuz ama bir o kadar da lezzetli balıklar yemek mümkündür. Sardalyayı oldukça uygun bir fiyata tüketirken Istakoz için büyük meblağları gözden çıkarmak gerekebilir. Yunanistan’da en popüler çiftlik balıkları arasında ise Çipura ve Levrek gelir. Morina ise özellikle kış aylarında yenir. Türkiye’de olduğu gibi Yunanistan’da da en lezzetli balıklar arasında Barbunya gelir.

MEZELERİN YERİ AYRI

Yunanistan’daki balık restoranlarında en önemli unsurlardan biri mezedir. Kızarmış kalamar, limon ve zeytinyağı ile birkaç gün marine edilmiş lakerda veya domatesle hazırlanan midyeli sıcak bir mezeye karşı koymak imkansızdır. Balık çorbası (psarosoupa) orta sınıf tavernaların yanı sıra lüks restoranlarda da tercih edilen tatlar arasındadır. Bir kadeh uzo’ya eşlik eden ızgara veya marine ahtapot ise masanın baş tacıdır. Yunan mutfağında birçok yemeğin malzemesi de olan diğer önemli bir meze ise beyaz peynirin kardeşi diyebileceğimiz feta peyniridir. Türkiye’de çok sevilen beyaz peynirin kardeşi diyebileceğimiz feta, koyun, keci veya inek sütünden yapılır. Diğer meşhur Yunan peynirleri arasında ise Misithra, Kasseri (Kaşar), Kefalotyri, Graviera (Gravyer) gelir. Ayrıca çok çeşitli lokal peynirler vardır.

Uzo içen sarhoş olmaz

UZO içmek, Yunanlıların çoğu için bir sanattır, hatta yaşam şeklidir ve belli kuralları vardır. Türkiye’deki rakı-meze sohbetlerinde olduğu gibi Yunanistan’da da önemli olan içtiğiniz Uzo’dan çok onu kiminle içtiğinizdir. Uzo tek başına tüketilmez. Kendisine eşlik etmesi için özenle seçilen mezelerle bir bütün oluşturur. Yunanistan’da Uzo’nun en iyi refakatçisi sıcak ve soğuk meze çeşitleridir. Atina’daki birkaç turistik mekan hariç mezesiz uzo içmek düşünülemez bile. Uzo içen bir Yunanlı sarhoş değil ancak çakırkeyif olur, çünkü rakının kardeşi sayılan ve genelde susuz tüketilen bu aromatik içki mezeler ve sohbet eşliğinde yavaş yavaş içilir. Ne tür meze yediğiniz ise nerede olduğunuza bağlıdır. Deniz kenarındaysanız deniz ürünleri, dağdaysanız peynir olabilir uzonuza eşlik eden meze. Diğer bir popüler meze de "keftedes" olarak adlandırılan kızarmış toplardır. Keftedes, domates, kabak, pırasa ve nohuttan yapılabildiği gibi balık ahtapot ve tavuktan da yapılabilir. Ama şüphesiz en beğenileni, nane,soğan ve baharatla tatlandırılarak kızartılan, Türkiye’de köfte olarak bilinen türü. Sosis, pastırma ve yaprak sarma da en sevilen mezelerdendir.

Laterna: Bozkırdaki Ege esintisi

GEÇTİĞİMİZ günlerde üç yaşını dolduran Ankara’nın tek Yunan restoranı Laterna’da dünyanın en güzel denizinin iki kıyısından lezzetler bulmak mümkün. Mönüde Ayvalık’ın meşhur Papalina balığı, karides saganaki, Rumeli usulü yaprak ciğer, kalamar yahni, Yunan salata, fava, Girit ezme, kömürde ahtapot ızgara, balık kokoreç, sızma Ayvalık zeytinyağı ile lezzetlendirilmiş Ege otları, temakhi, Kalamata zeytini, sakızlı muhallebi, Sakız adasından gelen sakız likörü gibi ayrıcalıklı tatlar yer alıyor. Günlük balık ve diğer yemek çeşitlerini rakı, ouzo, Selanik’ten gelen Retsina şarabı (çam reçinası aromalı beyaz şarap) ve canlı müzik eşliğinde tatmak mümkün. Salı, Cuma ve Cumartesi günleri Remebtiko şarkıları çalınan mekanda Çarşamba günleri "eski 45’likler" temalı Türkçe parçalar dinleyebilirsiniz. Duvarları sandal eskisinden tekneleri, eski fotoğraflar, barı pirinç gemi fenerleri ile süslenen Laterna’nın bahçesi ise, sardunyalarla renklenmiş. Mekandaki masalar ise Yunanistan’a özgü mavi beyaz kareli örtülerle döşenmiş. Laterna, 75 kişilik iç mekanı ve 80 kişilik dış mekanı ile Ankaralılara hizmet veriyor. Adres:Tunus Cad No: 50 Kavaklıdere,

Tel: 468 5851.

Şarap soslu kalamar

(Kalameria krasata)

n Malzemeler: 4 orta boy domates, yarım bardakdan biraz fazla beyaz şarap, 8 çorba kaşığı zeytinyağ, 1 kilo temizlenmiş taze kalamar, tuz, zeytinyağ, taze çekilmiş karabiber.

n Domatesleri soyup küp şeklinde doğra. Kalamarı tuzla ov, yıka ve süz. Halka kesilmiş kalamarı tavada zeytinyağıyla sotele. Beyaz şarabı ve domatesleri ekle çevir. Tuz, karabiber ve bir tutam maydonozu da ekledikte sonra kapağını kapat ve orta ateşte yaklaşık yarım saate yakın pişir. Pilav veya taze köy ekmeğiyle servis edilmesi tavsiye edilir.

Oksimoron mu, sıradışı mı? Modernleşen Yunan mutfağı

Arman Kırım


The New York Times gazetesinin önceki çarşamba günü ‘Yemek ve Şarap’ bölümünde son yıllarda Atina’da gelişen yeni bir mutfak akımına büyük yer ayrılmıştı.

Bu yeni mutfak akımı, benim bu sayfada ‘modern’ mutfak olarak adlandırdığım tarza bir başka örnek. Bu gazetenin böylesine fazla yer ayırmış olduğu ‘yeni’ Yunan mutfağının en iyi örneklerini sizlere aktarmak istiyorum.

ABD’de yayınlanan dünyaca ünlü Vogue dergisinin yemek yazarı Jeffrey Steingarten, 1989 yılında kendisine bu görev teklif edildiğinde, bir yemek yazarının ilk iş olarak her şeyi yiyebilen bir insan olması gerektiğine karar verip, dergi yönetimine ancak altı ay sonra yazılarıma başlayabilirim diye cevap vermiş. Nedeni de işte bu altı ay içinde hiç sevmediği yemekleri bile sevme konusunda kendini eğitmek ve inşallah da her şeyi severek yiyebilir hale gelmekmiş. Bu yola baş koyan Steingarten işe ilk olarak Yunan mutfağı ile ilgili kötü önyargılarını kırarak başlamaya karar vermiş. Steingarten’ın Yunan mutfağı ile ilgili düşüncesi bunun bir ‘oksimoron’ olduğu şeklindeymiş.

Oksimoron (üstelik Yunanca kökenli) İngilizce bir kelime olup (oxymoron), birbirine taban tabana zıt anlam taşıyan iki kelimenin bir arada kullanılarak daha farklı bir kavramı ifade etmesi anlamına geliyor. Örneğin ‘korkunç güzel’ gibi bir laf oksimorondur. Bir şey ya güzeldir ya da korkunç; ‘korkunç güzel’ diye bir şey olamaz. Ya da ‘cidden komik’, ‘sağır eden sessizlik’, ‘sabit değişken’, ‘İngiliz mutfağı’ gibi tanımlar birer oksimorondur. Yani bir arada olamayacak kelimeler. İşte ‘Yunan mutfağı’nın da bir oksimoron olduğunu düşünürmüş Steingarten. Çok da haksız yere değil; zira ABD, Kanada ve İngiltere’deki Yunan lokantalarında yiyeceğiniz yemeklerin size başkaca şey düşündürmesi gerçekten de zordur. O nedenle adam kendini bilinçli bir şekilde zorlayıp, sonunda Yunan yemeklerini ‘yiyebilir’ hale gelmiş. Bu öyküyü de çok ünlü ‘Her Şeyi Yiyen Adam’ adlı makalesinde son derece eğlenceli bir üslupla anlatmış.

Ama son yıllarda Yunanistan’da ve özellikle de Atina’da klasik Yunan yemekleri üzerine geliştirilen ‘modern’ bir mutfak akımı gelişmeye başlamış. Başlangıçta yadırganan bu yeni tarz zaman içinde çok beğenilen ve üzerinde çok konuşulan bir akım haline gelmiş. Bugün ülkenin en tanınmış şefleri bu tarzda mönüler hazırlayan yaratıcı şefler.

Tüm modern yaratıcı mutfak akımlarının ortak özellikleri neyse, bu yeni Yunan mutfak akımının da özellikleri benzer. Öncelikle yurtdışında ünlü şeflerin yanında yeni teknikleri öğrenmiş olan şefler ülkelerine geri döndüklerinde ‘farklı’ bir mutfak yaratma çabasına giriyorlar. Bunu da diğer mutfaklarda öğrendikleri teknikleri ve kombinasyon fikirlerini kendi milli yemeklerine uygulamak suretiyle gerçekleştiriyorlar. Başarılı olanların elinden ise oldukça farklı ve yaratıcı ürünler çıkıyor. İlgilenenler için, NYT kaynağına dayanarak bu konudaki en öncü restoranları ve tarzlarını anlatmak istiyorum.

HYTRA RESTORAN

Bugün Atina’nın en ‘in’ restoranlarından birisi olan Hytra’nın sahibi ve şefi Yiannis Baxevannis. Yıllarca Fransa’da Fransız mutfak teknikleri üzerine eğitim almış olan bir şef. Ama asıl farklılığı kendi ulusal mutfağının üzerinde yaratıcı varyasyonlar yaparak yakalayabileceğine kanaat getirmiş. Klasik Fransız tekniklerini kendi memleketi olan Girit yemekleri üzerine uygulayıp sıradışı bir Girit mutfağı örneği yaratmış. Ünlü tadım mönüsü 15 ‘yeni tarz’ mezeden oluşuyor ve 45 Euro’ya satılıyor.

Anlatılana göre, bu mezelerde bolca yeşillik ve ot kullanıyor. Tipik Giritli işi. Tadım mönüsü tane kimyon ve otlarla pişirilmiş nohut ile başlıyor. Ardından geleneksel balıkçı çorbası geliyor ama çorbanın üzerinde yabani hindibadan yapılmış yeşil bir köpük var. Ardından Yunan adalarının deniz yosunu ile pişirilmiş ahtapot. Tatlıları da geleneksel üzerinde modern yaratıcılık içeriyor. Örneğin yoğurt ve kahve ile bir ‘mus’ tatlısı yapıyor ve tatlının yanında şişe geçirilmiş karamelize kuru meyve ile sunuyor. Bir başka ünlü tatlısı da ananaslı kadayıf (Tel: +30 210 331 6767).

RESTORAN 48

Şehrin en yaratıcı şeflerinden bir diğeri Christoforos Peskias. ‘Ben çocukluğumun Kıbrıs’ında yediğim yemeklerden ilham alıyorum’ diyormuş. Geleneksel Yunan yemeklerinin formunu değiştirme konusunda üstüne adam tanınmıyor. Mesela bizim çoban salatasının zeytin ve beyaz peynirli versiyonu olan ünlü Yunan salatasını bakın ne hale getirmiş. Salatanın domatesi, tabağın içinde domates dondurması (sorbe) şeklinde yer alıyor. Biberler ve beyaz peynir jelatin içinde sunuluyor; salatalık köpük halinde; soğanlar kızartılmış çıtır halkalar şeklinde ve kalamata zeytinleri ise püre haline getirilip tüpten sıkılmış bir şerit şeklinde veriliyor. Bu aşçının da yaptığı şey, İspanya ve Fransa’da öğrendiği teknikleri geleneksel Yunan yemeklerine uygulamak (Tel: +30 210 6411082).

VAROULKO RESTORAN

Lefteris Lazarou da şehrin en lüks semtindeki Varoulko restoranın sahibi ve Michelin yıldızlı şefi. Ona göre ‘gurme yemeği demek, en kaliteli malzemeyi kullanarak yapılan yemekler’ demek. ‘Bu malzemelerden de Yunanistan’da bolca var’ diyor. Adamın bu söylediği bizim memleket için kat kat daha geçerli. Bizde çok daha çeşitlisi ve kalitelisi mevcut. Deniz mahsulleri konusunda bir sihirbaz kabul ediliyor. Ama sadece bununla da sınırlı değil. En ünlü yemeği, bir gurme restoranda bulunabilecek en son yemeklerden birisi: işkembe çorbası. Yunanca’da buna ‘patsathaki’ (patsa) diyorlar ve İstanbul’dan göç eden Rumlar tarafından Yunanistan’a geldiğini kabul ediyorlar. Ama Lefteris’in işkembe çorbası çok daha ‘rafine’ bir formda sunuluyor. Domates ve tarçın ile aroma verilen ve üzerine acı biber dantelleri konarak sunulan bir işkembe çorbasıymış bu. Bu şefin yaratıcılığı geleneksel yemekler üzerine değil, daha çok geleneksel yerel malzemeler üzerine. Mesela en ünlü yemeklerinden birisi nohut püresi ve hafif tahin sosu ile birlikte servis ettiği ızgara yavru kalamar. Bunların hepsi yerel malzemeler ama bu yemek tamamen ‘uydurma’, yani sıfırdan yaratılmış. Hoş olan diğer bir spesiyalinde de zargana balığını örgü şeklinde sarıp, üzüm-sirke sosuyla servis ediyor (Tel: +30 210 522 8400).

ARİSTERA-DEXİA RESTORAN

Aristera-Dexia da basit Yunan yemeklerini inanılmaz bir yaratıcılıkla sunan, bir zamanlar şehrin en pahalı lokantasıymış. Şef Chris Karamolengos daha çok bölgesel Yunan yemeklerini araştırıp onlar üzerine yeni tabaklar yaratıyor. Örneğin fava içine füme balık ve domates ile çeşni veriyor. Bir başka spesiyali de, içine arapsaçı, ekmek kırıntısı, baharat otları ve koyun peyniri doldurulmuş sardalye dolması. Ama şu sıralar fiyatlarını yarıya indirmiş ve o nedenle de ‘kelepir’ olma özelliği taşıyor (Tel: +30 210 342 2380).

Yaratıcılık ve ‘innovasyon’ dünyanın her yerinde hızla en önemli değerler haline geliyor. Bu, iş hayatından mutfağa kadar yaşamın çok farklı alanlarında tezahür ediyor. Her şeyde olduğu gibi mutfakta yaratıcılık da başlangıçta zor kabul edilen bir değişim oluyor. Ama zaman içinde bunun ulusal kültüre bir zenginlik kazandırdığı görüşü kabul edilip geleneksel mutfak ile yan yana ve birlikte görme arzusu artıyor. Yunanistan’da da daha birkaç yıl öncesine dek tahrik edici bir akım olarak kabul edilen modern mutfak akımı, bugün en fazla ilgi gören ve takdir edilen akımlardan biri haline gelmiş. Üstelik Yunan mutfağı yıllarca ‘oksimoron’ sıfatına maruzken, bu akım sayesinde koskoca New York Times’ta başlı başına geniş bir haber olarak yer almış. Benim fikrim ne diye sorarsanız, başlıktaki sorumun yanıtını tam olarak verebilmem için bu yeni mutfağı da mutlaka yerinde denemeye ihtiyacım var.

BAHARIN MÜJDECİSİ: SULTANİ BEZELYE

Çocukluğumda bizim evde sık pişerdi. Bezelye yemeğinin içinde kabukların ne işi olduğunu da hiçbir zaman anlayamazdım. Sultani bezelye aslında iki farklı bezelye türünden birisi. Bezelyeler, fasulyede olduğu gibi, kabuğu yenebilenler ve yenemeyenler olarak ikiye ayrılırlar. Bizlerin yaygın olarak bezelye yemeğinde kullandığımız bezelye taneleri, kabuğu yenmeyen cinstendir. Ama baharın gelişiyle birlikte ortalıkta daha sık görülmeye başlayan ve her yeri yenen ‘sultani(ye) bezelyesi’ bence yeterli sıklıkta kullanmadığımız harika bir sebzedir. Sultani bezelye görünüş olarak genişçe ve yarı-saydam olup içinde tam gelişmemiş bezelye taneleri içeren yeşil bezelyelerdir. Bunların İngilizce’deki karşılığı snow peas ya da Chinese peas olup bence en güzel kelime karşılığı Fransızca’dakidir: Mange tout (‘manj-tu’ okuyun). Zira mange tout, ‘hepsini ye’ anlamına gelir ki bu bezelyeyi çok iyi ifade eder. Sadece saplarını alıp (hatta almadan) belli-belirsiz kılçıklarını ayıkladıktan sonra yapmanız gereken şey bütün olarak tuzlu suda yalnızca üç dakika haşlamak ve ardından hemen buzlu suya atmaktır. Daha sonra birkaç kaşık zeytinyağı içinde hızla çevirerek 2-3 dakika sote edip her yemeğin yanında yiyebilirsiniz. Salatalarda kullanabilirsiniz. İnanılmaz lezzetli, çıtır çıtır yenmesi gereken bir sebzedir.

Izgara somon, sultanİ bezelye tarhunlu mayonez sos ile

4 dilim somonu yapışmaz tavada hiç yağ koymadan her bir yüzünü de beşer dakika yüksek ateşte pişirin. 2 avuç sultani bezelyeyi yukarıda anlatılan şekilde haşlayıp sote edin. Taze çekilmiş tuz ve karabiber serpin. 4 çorba kaşığı mayonez içine 2 tatlı kaşığı kıyılmış taze tarhun ve 1 tatlı kaşığı taze limon suyu ekleyip karıştırın. Servis için balıkları tabaklara yerleştirin, mayonez sosu balıklar üzerine paylaştırın, bezelyelerle birlikte servis edin.


 

.....
sayfa başına dön

 

 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
, 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net