Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Dostluk Treniyle Sirkeci-Selanik-Sirkeci

Dostluk- Filia Ekspresi birinci peronda harekete hazirdir
Hürriyet  Seyahat

7 Aralik 2005
Ersin KALKAN

Selanik’e gitmek için iki yol var: Biri havadan Atina’ya uçmak, oradan da yarim saatlik uçak ya da üç saatlik tren yolculuguyla kente ulasmak. Ikincisi ise Esenler Otogari’na gidip bir otobüse binmek. Havayolunun mesakkatlerini herkes biliyor.

Uçak kalkmadan en az bir saat önce havaalaninda bulunacaksiniz. Bagajlarinizi verip pasaport islemlerini yaptiracaksiniz. Atina’ya indiginizde tekrar gümrükten geçip pasaportunuzu damgalatacaksiniz. Sorulan sorulara tek tek ve sabirla cevap vereceksiniz. Kuyruklarda bekleyip ter dökecek, öfkeleneceksiniz. Avrupa Birligi’ne en karsi olaniniz bile, ‘Bizi bir an önce su AB denilen çarkin içine alsalar da su çileden kurtulsak’ diyecek.

Otobüs yolculugunu ise anlatmaya gerek yok: Sira nizaminda, dar alanda, ayaklariniz uyusarak menzile ermeyi beklemek. Iste bu yüzden tren yolculugunu çok severim. Bir istasyonda biner digerinde inersiniz. Tuvalete gider, çayinizi, kahvenizi yudumlar, kompartimanlar arasinda turalar, yeni dostluklarin kapisini aralayan muhabbetler kurar, sehirler ve ülkeler arasindaki mesafeleri asarsiniz.

Bir cuma aksami, yolculugun baslangicina yarim saat kala Sirkeci Gari’na vardik. Biz vardigimizda anonslar baslamisti: ‘Istanbul’dan saat 20.00’de kalkacak olan Dostluk / Filia Ekspresi birinci peronda harekete hazirdir. Ayni anons Yunanca ve Ingilizce tekrarlandi. Tam saniyesinde hareket etti katarimiz. Hareketten birkaç dakika sonra vagonumuza gelen kondüktör nazik bir sekilde iyi yolculuklar diledikten sonra biletlerimizi alip onayladi. Bizi yatakli vagonumuzun konforuyla basbasa birakti.

Trene bindigimizde bir restoranli vagon oldugunu saniyorduk. Çünkü, temmuz ayinda sefere basladiginda kamuoyuna yapilan açiklamada restoranin da bulundugu ilan edilmisti. Biz yemekli vagondaki raki ve uzo sohbetlerini fotograflayip size farkli bir renk sunmayi umuyorduk. Fakat, birkaç seferinden sonra lokantali vagon kaldirilmis. Bunun iki nedeni varmis: Birincisi lokanta yeterince talep görmemis. Ikinci sebep ise AB ülkelerine et ve süt ürünleri ihracatimizin sinirlandirilmis olmasi. Sadece sebze yemeklerine de kimse ragbet etmiyormus.

TAVLA PARTISI VE KURABIYE

Habersiz oldugumuzdan tedariksiz bindik trene. Bizim disimizda 29 yolcu daha vardi. Çogu nevaleyi alip binmisti. Tren raylarin üstünde tikirdarken börekler, çörekler, sandviçler masalara serilmeye basladi. Kondüktöre durumu anlattik, ‘Merak etmeyin, hallederiz’ dedi ve 15 dakika sonra trenin büfesinde hazirlanmis nefis sandviçlerle çikageldi. Her yarim saatte bir mesrubat ve çay satisi yapildigindan kuru kuru mideye indirmek zorunda kalmadik sandviçleri.

Her oda iki yatakliydi ama Kutup, horlamasini kaydedip basina açiklayacagimdan korktugundan olsa gerek yanimdaki odayi tutmustu. Yan kompartimanda dört kisilik neseli, sicakkanli bir grup vardi. Kutup, ‘Mis gibi bir kurabiye kokusu geldi’ deyip sag cenahta bir kesif gezisine çikti. Döndügünde ‘Neseli, sevinçli ve üstelik de tedarikliler, yanlarina sarap, bira ve fistik bile almislar’ dedi. Ben de yayildigim koltuktan kalkip nesenin merkezine dogru yöneldim.

Üç odaya yerlesmis dört kisiden Halit ve Berrak Teker çifti, daha önce Selanik’i ziyaret etmisler ama ilk kez tren yoluyla kente gidiyorlarmis. Teker çiftinin arkadaslari Sinem Güldogan ve Ali Bodur ise ilk kez göreceklermis Selanik’i. Bir hafta öncesinden karar verip hazirlanmis ve yola çikmislar. Kekleri Berrak Hanim, kurabiyeleri ise Halit Bey yapmis. Nasil da alimli gözüküyor, ne de güzel kokuyorlar. Kutup, yan gözle masadaki nevaleyi süzüp ‘Ben kurabiyeyi çok severim’ dedi. Grup hiç orali olmayinca ben devreye girip, ‘Türkiye’nin en iyi fotografçilarindan biri olan ve kurabiyeleri çok seven bu adam yetim büyümüstür’ deyince aciyip nihayet masaya yanci yazilmamiza ses çikarmadilar.

Kisa bir zamanda kaynastik. Ilerleyen saatlerde yanlarinda getirdikleri portatif tavlayi açip turnuva yaptilar. Görev sirasinda tavla oynamamayi prensip edinmis olan biz de tezahürat yapmakla yetindik. Neticede kizlar erkekleri yendi. Bu galibiyette bizim destegimizin de kuskusuz büyük bir payi vardi. Ve tam saat 11.45’te sinira ulastik. Gümrük polisi gelip tek tek tüm kompartimanlari gezerek pasaportlari topladi ve islemlerimiz 15 dakikada bitti. Ama sinirdaki serüven yeni basliyordu.

VALIZDEN ÇIKAN SUDANLI

Kondüktörlerden biri polisin elinde sadece 30 pasaport bulundugunu ve bir pasaportun eksik oldugunu fark etmis. Polis ve Devlet Demiryollari personeli ortadan kaybolan yolcuyu aramaya koyuldu. Ben de ekibi takibe koyuldum. Bir ara kondüktör, ‘Yahu bu odada bir Sudanli vardi, kaçip gitmis herhalde’ dedi. Diger memur ise ‘Dur bir dakika, o Sudanli, Sirkeci’deyken üçüncü vagonda bulunan Rumen kizla çok samimiydi. Rumenin odasina bir daha bakalim’ diye cevap verdi. Ekip, tekrar üçüncü vagona dönüp Rumen kizin odasina daldi. Kompartimanin dibinde bulunan büyük valiz durup dururken kimildayinca is çözüldü. Fermuar özenle açildi ve içinden 1.90 boyundaki Sudanli, sepetteki kobra gibi süzülerek çikti.

Olay anlasildi: 22 yasindaki Sami Bouazizi’nin Yunanistan vizesi yoktu. Avrupa’ya kapagi atmayi hedefleyen Sami, on binlerce Afrikalinin yaptigi gibi Türkiye üzerinden Bati’ya sizmayi hedeflemisti. Sami’nin israrla nisanlim dedigi Rumen kiz ise para karsiligi ona yardimci oluyordu. Türk polisi bizim yapabilecegimiz bir sey yok, pasaportu normal, Yunan gümrügünü uyarmak lazim diyerek iki yolcuyu trenimize iade etti. Çelik tekerleklerin, raylardaki dansi yeniden basladi ve bes dakika sonra Yunanistan sinir kapisina ulastik. Kondüktörler gidip gümrük memurlarina haber verdi ve bir ekip gelerek yeni bir serüvene baslamayi uman iki yolcunun düslerine simdilik noktayi koydu. Onlari uykusuz bir gece beklerken trende kondüktörler yolcularin yataklarini hazirliyordu. Tertemiz, sabun kokulu, beyaz çarsaflar serildi ve uyku faslina geçildi. Uyandigimizda çoktan Komodini’yi yani Gümülcine’yi, Serez’i, Drama’yi geçmis, Rodop’a varmistik. Gecikmeden dolayi saat 09.30’da Selanik’e ancak ulastik.

Dolasmaktan ayaklarimiza kara sular indi ama Selanik’te muhtesem bir iki gün geçirdik. Memlekete taksiyle dönmek niyetindeydik. Yunanistan iç hat treniyle bes saat yolculuk yaparak Gümülcine’ye gittik. Ayni zamanda turizmle de ugrasan meslektasimiz, eski bir Arnavutköylü olan Simeon Feltaridis, bizi istasyonda karsiladi. Her seyi hazirlamisti. Önce güzel bir otele yerlestik, yemeklerimizi yiyip memleketlerimize iliskin meseleleri konustuk. Masada umut, gelecege güven ve sevgi vardi.

Gümülcine’den her sabah saat 05.00’te tam bes taksi yola çikip Istanbul’a gidiyormus. Yedi-sekiz taksi de Kesan’a. Istanbul’a giden taksiler üç ya da dört kisiyle kalkiyor ve yolcu basina 40 Euro aliyorlar. Kesan ise kisi basi 20-25 Euro. Gümülcineli Türkler ve Yunanlilarin islettigi bu taksilerin tamami dizel Mercedes’lerden olusuyor. Bu yolculuk nasil oluyor da bu kadar ucuza geliyor diye düsünmeyin, çünkü Yunanistan’da petrol Türkiye’dekinin yari fiyatina. Depoyu doldurup yola çikiyorlar, yanlarina da bir bidon yedek mazot aldilar mi is tamamlaniyor.

Ertesi sabah Istanbul’a gidecek taksilerin hepsi dolu oldugundan Kesan’a giden bir taksiye binmeye karar verdik. Simeon, bize iki telefon görüsmesiyle bir araç ayarladi ve vedalasip evine döndü. Sabah tam 05.00’te taksi bizi otelin kapisindan aldi. Son dakikada devreye girdiginden, Kutup ve benden baska yolcusu yoktu. Gümülcine ile Ipsala sinir kapisi 90 kilometre. Avrupa Birligi’nin destegiyle yapilan yeni otobanda saatte ortalama 150 kilometre hiz yapan Yunanli sürücümüz 35 dakika içinde bizi sinira ulastirdi. Gümrükte bir adi Hasan Ibrahim olan Gümülcineli Türk’le karsilastik. Istanbul’a gidiyormus. Benzin parasina katkimiz olsun diye adam basi 25 Euro verip taksiciye elveda diyerek Istanbul’a dogru yola çiktik.

Gümrükte muhabbet, alisveris, pasaport islemleri derken yaklasik bir saat oyalandik. Bu sirada Istanbul’a yolcu tasiyan tam üç taksiyle karsilastik. Ve Ipsala’dan gaza basip tam 10.00’da Istanbul’da gazetenin önüne ulastik. Dört saat içinde iki sinir kapisi ve üç kenti asarak isimizin basina döndük.

Temmuzdan beri sürüyor

Dostluk / Filia Ekspresi bir Süleyman Karaman projesi. Basindan Hizli Tren faciasi gibi bir talihsizlik geçen Devlet Demiryollari Genel Müdürü Süleyman Karaman, önemli projelere ve degisime imza atmak için çirpiniyor. Kim ne derse desin, demiryolunun tarihini ve talihini degistirmek için çaba sarf ediyor. Göreve geldiginde ilk ele aldigi projelerden biri oldu Dostluk Ekspresi. Aslinda Yunan tarafi böylesi cesaret isteyen bir projeye hazir degildi. Atlayip gitti Atina’ya ve öte yakanin demiryolu müdürünü ikna etti. Sonra da çikip Ulastirma Bakani Binali Yildirim’a projesini anlatti. Muadili de Atina’da ayni girisimde bulundu. Bakanlar bir araya geldi, imzalar atildi, oldu bitti. 1912’den bu yana ihmal edilen raylar elden geçirildi, yeni vagonlar alindi, istasyonlar boyandi. Tren ilk seferini 8 Temmuz 2005’te yapti. Ayni anda Selanik ve Istanbul’dan yola çikan Türk ve Yunan bayraklariyla süslenmis iki tren sinirda bulustu. Rengarenk balonlar ve beyaz güvercinler uçustu havalarda. Ve, barisa giden yolculuk basladi.

ÇOK UCUZA ÇILINGIR SOFRASI

Selanik, çok hareketli bir sehir. Gecesi ayri, gündüzü ayri güzel. Sahil seridinin islevlendirilmesi ve yerel yönetim anlayisi konularinda Istanbul Belediyesi’nin Selanik’ten ders almasi gerekli. Tüm sahil bisiklet ve yürüyüs parkurlariyla kusatilmis. Belediye kentin civarindaki devlete ait yesil alanlari ve ormanlari halkin kullanimina açmis, buralarda piknik alanlari yaratmis. Böylece, hiç kimsenin ulu orta çimenlere yayilip mangal yapmasina izin verilmiyor.

Çarsilardaki balik fiyatlari Istanbul’la ayni. Bir tek palamut daha pahali. Istanbul’da 2 YTL’ye alinan palamutun tanesi Selanik’te 12 milyona geliyor. Ama lokantalar o kadar ucuz ki saskinlik içinde kaliyorsunuz. Kutup’la tavernalar bölgesinde oturduk ve mükellef bir çilingir sofrasi donattik. Izgara sardalya, ahtapot, domates salatasi, közde patlican, kizarmis peynir, kalamar yedik, bir küçük de uzo içtik toplam 16 Euro ödedik. Porsiyonlar bizdekinin tam üç kati büyüklügünde olmasina ragmen. Istanbul’da ayni masaya bunun en az üç kati ödeme yapildigini hepimiz biliyoruz.

Selanik’e balik yemek için bile gidilir

Selanik eski Makedonya’nin en büyük liman kenti. Atatürk’ün dogdugu, Büyük Iskender’in Pella’dan sonra hayatinin bir dönemini geçirdigi sahil kenti. 2500 yillik bir sehir. Selanik, zengin bir kültür degerini içinde barindirmasina ragmen bu mirasi koruma konusunda titiz davranmamis. Makedonya’dan kalan eski eserlerin büyük bir bölümünün üstünde simdi apartmanlar yükseliyor. Osmanli eserleri ise bundan kisa bir süre öncesine kadar sistematik olarak yok edilmeye çalisilmis. Kimse de buna ses çikarmamis.

Kültürel çevrenin korunmasina yönelik çalismalar ancak bundan on yil öncesinde baslamis. Aristotales Üniversitesi’nden bir aydinin cesaret gösterip Yunan hükümetine yönelik bir deklarasyon yayinlamasiyla durumlar degismis. Avrupa Birligi de 1998’de, hükümeti ve Selanik Belediyesi’ni uyararak Makedon ve özellikle de Osmanli eserlerine yönelik kiyimin derhal durdurulmasini istemis.

AB, Atatürk Evi’nin kuzeyinde kalan eski Türk mahallesinin restorasyonu için belediyeye maddi destek saglamis. Bu bölgenin onarimi bitmek üzere. Biraz Süleymaniye’yi ve Balat’i andiran Türk mahallesi kale içinde kaliyor. Gittiginizde mutlaka görmelisiniz. Tüm evler elden geçirilmis, boyanmis, piril piril olmus.

19. yüzyilda Selanik’te toplam 34 cami ve 49 mescit bulunuyordu. Bu camilerin çogu Osmanlilarin sehri fethetmesinin ardindan camiye çevrilen Bizans kiliseleriydi. Ama Türkler ibadethanelerin içinde yer alan mozaiklerin tek bir parçasina bile dokunmamis, ikonalari ve tasfirleri korumuslar. Tipki Istanbul’daki Ayasofya, Kariye ve Fethiye’de oldugu gibi. Ancak Yunanistan’da mübadeleden ve Müslüman ahali gönderildikten sonra, eski camilerden eser kalmamis. Ayakta kalan tek cami ve birkaç mescidin restore edilmesi için ise AB, Selanik Belediyesi’ne baski yapiyor.

Bazi günler 20 taksi çalisiyor

Yolcularini evlerinden ya da kaldiklari otellerden alan taksiler her sabah saat 05.00’te Gümülcine’den kalkiyor. Trafigin durumuna göre saat 09.00 - 09.30 arasi Taksim civarina ulasiyorlar. Her gün saat 11.00’de Yunanistan tarafina geçen yolcularini kapilarindan alan ayni taksiler Gümülcine’ye dogru yola çikiyor. Gümülcineli taksiciler sadece Avrupa yakasindan yolcu kabul ediyor. Karsi tarafa geçmiyorlar. Diyeceksiniz ki bu adamlar her gün yolcuyu nereden buluyor. Taksi tasimaciligi dört yil önce baslamis. Önce bir araç yola çikmis, talep artinca taksi sayisi da artmis. Yaz sezonunda, Paskalya ve Noel’lerde bazi günler iki sehir arasinda isleyen taksi sayisi 20’ye kadar çikiyormus. Taksi seferlerinin saatiyle ilgili bilgiyi ve rezervasyon basvurusunu yapacaginiz isim ve numaralar sunlar: Hüseyin Polikar 0212 664 72 98 - 0535 225 29 28 Trampa Ahmet 0537 503 05 15 - (0030) 694 858 28 73 Simeon Feltaridis (0030) 694 633 69 23 - 253 102 72 09





 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Mayıs , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2 3 4
5 6 7 8 9 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net