Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Kosova'nın Bağımsızlığının Stratejik Yansımaları

Fukuyama'nın öngörüsü Kosova'da uygulamaya kondu, sıra kimde?
Bahadır Selim Dilek
Cumhuriyet Strateji 25.02.2008

Bağımsızlığı Batı'nın sınırlamaları içinde geçerli...
Kosova 'Sırbistan'dan kurtuldu'
Gözde KILIÇ YAŞIN
Cumhuriyet Strateji 25.02.2008

Büyük güçlerin Balkanlardaki hesaplaşması...
Kosova ayrılıkçılığı tetikleyebilir
Arş. Gör. Umut KEDİKLİ
Cumhuriyet Strateji 25.02.2008


Fukuyama'nın öngörüsü Kosova'da uygulamaya kondu, sıra kimde?
Cumhuriyet Strateji 25.02.2008

İlk devlet inşaası tamam...

Kosova'da inşa edilen devlet nihayet bağımsızlığını kazandı.
Miloseviç'in özerkliği geri almasının ardından başlayan süreç, aynı
zamanda Kosova'da devlet inşasının da süreci olarak kabul edilebilir.
Bu inşa sürecinde, ABD, AB, BM ve NATO'nun etkinliği yadırganamaz...

Kosova'nın Slavların elinden çıkışı Osmanlı karşısındaki yenilgilerine
dayanıyor. Osmanlı'nın bölgeden çekilmesinden çok sonra 1968'de ilk
özerklik istemleri yükseldi. Bu tarih günümüzde Kosova ile aynı süreci
izleme heveslisi olan Iraklı Kürtlere de özerklik verildiği tarih...

Bahadır Selim DİLEK


17 Şubat 2007, tarihin not defterine Kosova'nın bağımsızlığını ilan
ettiği gün olarak geçti. Kosova Başbakanı Haşim Taçi, saatler 16.50'yi
gösterirken Kosova Parlamentosu'nun özel oturumunda Kosova'nın
bağımsızlığını ilan etti ve "Kosova bugünden itibaren gururlu,
bağımsız ve özgür olacak" dedi.

Bu sözler, yaşlı kıtada bundan sonra 49 ülke olacağını dünyaya ilan
ediyordu. Soğuk savaşın ardından başlayan süreçte parçalanan
Yugoslavya, sancılı da olsa altıncı çocuğunu doğurmuştu. Aslında Japon
asıllı Amerikalı siyaset bilimi uzmanı Francis Fukuyama'nın 21.
yüzyıla ilişkin öngörüleri gerçekleşiyordu. ABD'nin Kosova'nın
bağımsızlığına vermekte olduğu destek gözönüne alındığında, bu sürecin
önemli bir plan kapsamında şekillendirilmiş olduğu hemen
anlaşılıyordu. Bu planın ayrıntıları ise Fukuyama'nın "Devlet İnşaası"
kitabında ortaya koyduğu görüşlerde yer almıştı.

Francis Fukuyama adı 90'lı yılların başında "Tarihin Sonu" adlı
oldukça uzun makaleyle duyuldu. Bu makale, 90'lı yılların sonundan
itibaren dünya üzerinde kurulması planlanan yeni düzene ilişkin önemli
ip uçları veriyordu. Öngörülerinden anlaşıldığı üzere Fukuyama
Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının önemli ölçüde etkilenmişti. Ancak
Fukuyama'nın liberal demokrasiyi öne çıkardığı ve idelojik evrimin
sonuna gelindiği yönündeki tezleri 90'lı yılların başında gündeme
damgasını vurmuştu. Entellektüel çevrelerde tartışmalar yürürken
patlak veren Bosna savaşı, Fukuyama'yı değil, yine Amerikalı bir
siyaset bilimci olan Samuel Huntington'u ön plana çıkardı. Huntington,
ideolojik evrimin sonuna gelindiği, liberal demokrasinin ötesinde bir
yaklaşımın artık sözkonusu olmadığı görüşü bir yana bırakmış ve
"medeniyetler çatışması" tezini ortaya atmıştı.

Ancak 11 Eylül saldırılarının sonucunda ortaya çıkan uluslararası
tablo Fukuyama'yı yeniden gündeme taşıdı. Amerikan'ın dünya üzerindeki
"neoklasik sömürgecilik" yaklaşımları çerçevesinde uygulamaya koyduğu
politikalar içinde, Washington yönetimine kayıtsız koşulsuz iman
edecek -çoğu ılımlı İslam ile uyuşturulmuş- yeni devletlerin kurulması
sözkonusuydu. Fukuyama Amerikan politikalarının "pratik" sonuçlarının
kuramını yaratmaya çalışıyordu. 11 Eylül'den sonra savunduğu "yeniden
inşa" süreci ABD'nin Afganistan ve Irak'a saldırısında önemli bir rol
oynuyordu. Ancak devlet inşaası sürecinin ilk ve belki de en belirgin
sonucu ne Irak'ta ne de Afganistan'da ortaya çıktı.

ORTADOĞU DEĞİL BALKANLAR...

Devlet inşaası şimdilik Ortadoğu'da değil Balkanlar'da meyvesini
verdi. Kosova, 1999 yılında ABD öncülüğünde başlatılan NATO
operasyonunun sonrasındaki süreçte bağımsızlığını ilan etti.

Balkanlara ve Balkanların yakın coğrafyasına siyasal ve toplumsal
açıdan önemli etkisi olması beklenen bu karar nasıl alındı? Kosova'nın
bağımsızlığına giden süreç nasıl işledi?

Bu iki önemli sorunun yanıtını vermeden önce yakın geçmişte yaşanan
gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için Kosova'nın tarihine kısaca bir
göz atmakta yarar var. Balkanların tam ortasında yer alan Kosova, 14.
yüzyıla kadar Sırp İmparatorluğu'nun merkeziydi. Slavlarla
Arnavutların birlikte yaşadığı bu bölge, 1389'da Sırpların büyük bir
yenilgiye uğradığı Kosova Savaşı'nın ardından Osmanlı
İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi. Sırplar bu yenilgiyi hiç
unutmadı, savaşın kaybedildiği tarih Sırp milliyetçiliğinin
milatlarından biri oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kosova'ya
yerleşen Türkler, 1877¬78 Osmanlı-Rus savaşında azınlık durumuna
düşmeye başladı. Türkler dönem dönem geniş kafileler halinde
Anadolu'ya göç ettiler.

1912¬1913 yılarındaki Balkan savaşları sonucu elden çıkan bölgedeki
Türklerin büyük bölümü, 1918'deki krallık ve 1945'te kurulan sosyalist
rejim döneminde üç büyük göçle yaşadıkları topraklardan ayrıldılar.
İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya'nın Almanya'ya teslim olması
üzerine Mareşal Tito tarafından kurulan meclisçe monarşi yıkıldı.

Bu olaydan sonra Kosova, Yugoslavya'ya bağlı bir eyalet statüsüne geçti.

Yugoslavya Anayasası'nda değişiklikler yapılarak hazırlanan 1974
Kosova Anayasası'nda Kosova'da Arnavutça ve Sırpçanın yanı sıra
Türklerin yaşadıkları yerlerde Türkçe de resmi dil oldu. Aslında
Kosovalıların özerklik talebi 1968 yılına kadar dayanıyordu. İlk
gösteriler ve ilk özerklik talepleri 1968 yılında ortaya çıkmıştı. Bu
noktada bir parantez açarak, aynı dönemde Iraklı Kürtlere de Bağdat
yönetimi tarafından özerklik verildiği notunu da düşmek gerekiyor.
Yani bugün Kosova'yı örnek olarak kabul eden Iraklı Kürtler de aynı
dönemde Arnavutlar ile aynı siyasal koşullar içinde yer almıştı.
Parantezi kapadıktan sonra 1974 sonrası gelişmelere geri dönüldüğünde,
o dönemki tablonun bugünkü gelişmelere zemin hazırladığı da hemen göze
çarpıyor.

Bu anayasal değişiklikler Kosova'nın Sırbistan kontrolünden kurtulması
da demekti. 1975 yılında Priştine Üniversitesi kuruldu.

Arnavutça ve Sırpça öğretimin yapıldığı üniversite Arnavutların yüksek
öğrenimi için son derece önemliydi. Bu üniversitelerde geleceğin
Arnavut siyaseçileri yetişecekti. Zamanla da, eğitimli genç Arnavutlar
yavaş yavaş yönetimi ele geçirmeye başladı. Bu gelişmeler aşırı
milliyetçi Sırp yönetimini rahatsız etmişti. Bosna'daki katliamdan da
sorumlu olan Slobodan Miloseviç yönetimi, 1989 yılında, 1974 Federal
Anayasası'nın güvence altına aldığı Kosova'nın özerklik hakkını iptal
etti. Bir anlamda bombanın pimi de çekilmişti. Bu, Kosovalı Arnavutlar
için bugüne uzanan sürecin başlangıç noktasını oluşturdu.

Özerkliği alınan Kosova sıradan bir Sırp belediyesine dönüştürüldü.
Arnavutların bunu kabul etmesi olanaksızdı. Washington yönetimi ile
yürütülen dirsek teması Arnavutlara büyük cesaret veriyordu. Üstelik
arkalarında Arnavutluk ve Makedonya'daki Anravutlar da vardı.

1990 yılında Yugoslavya'da çok partili düzene geçildi ve ilk seçimler
yapıldı. Arnavutlar, seçimleri boykot ederek 2 Temmuz 1990 günü
Kaçanik'te Kosova Cumhuriyeti, 7 Eylül 1990 günü de Kaçanik
Anayasası'nı ilan ettiler. Bu durum süreçte önemli bir kırılma
noktasını oluşturdu. Arnavutlar, Sırplar ile birlikte
yaşamayacaklarını açıkça ortaya koymuşlardı. Bu görüşlerini
meşrulaştırmak için halkoylamasına da gittiler. 1991'de yapılan
referandumda halkın yüzde 99,87'si bağımsızlık için oy kullandı. Tek
taraflı olarak Kosova'nın bağımsızlığı ilan edildi.

Sırp rejiminin bütün baskılarına ve tehditlerine karşın 1992'de
Arnavutlar Kosova'da genel seçim düzenledi. Bunun sonucunda Kosova
Cumhuriyeti parlamentosu oluştu ve İbrahim Rugova Kosova
Cumhuriyeti'nin ilk başkanı seçildi. Kosova'nın bağımsızlığını
Arnavutluk tanıdı, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya destekledi.

Gerçek anlamıyla bir özerklik olmasa da komünizmin döneminde
Arnavutlara verilen hakların 1989'da Miloseviç rejimi tarafından geri
alınması şiddete de zemin hazırlamıştı. Aslında bu neden sonuç
ilişkisi, Arnavutları bağımsızlığa götüren en önemli gelişmenin
başlangıç noktasını oluşturuyordu. Siyasi talebin reddedilmesi
şiddeti, şiddet de uluslararası toplumun müdahalesine zemin
hazırlıyordu.

Kosova halkına daha önce görülmedik siyasi baskı ve şiddet arttı ve
buna direniş güçlendi. Bütün bu baskılar sonucunda Arnavutlar Sırplara
karşı askeri bir örgüt kurdu. 1993'te Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK tam
bir gizlilik içinde faaliyete geçti. UÇK ilk faaliyetini gazetelere
verdiği sert açıklamalarla başlattı ve Sırp polis merkezlerine bombalı
saldırılar düzenlemeye başladı. Kosova'daki gerçek durumu izlemek
amacıyla, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) İzleme Misyonu
1998 yılında Kosova'da göreve başladı. Reçak'ta 15 Ocak 1999 tarihinde
bir grup Arnavut sivilin Sırp güvenlik güçlerince katledilmesi, Eski
Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi tarafından soykırım olarak
değerlendirildi.

Dünya kamuoyunun Miloşeviç rejimine son verilmesi, Kosova halkının
kurtarılması yönünde ciddi adım atmasını sağladı. Fransa'daki
Rambouilet Konferansı'nda 5 Şubat 1999'da Sırp ve Arnavut heyetleri
arasında anlaşma sağlanamaması sonucu, barışçıl yollar tükendi.
Yapılan görüşmelerde Miloşeviç'in geri adım atmamasının ardından Mart
1999'da NATO uçakları Sırp hedeflerini vurmaya başladı. Türk uçakları
da bu operasyona katıldı. 1999 yazında Kosova'dan çekilen Sırp
güçlerinin yerini 100 bin NATO askeri aldı. Kosova, artık Birleşmiş
Milletler kontrolündeydi. Savaş sona ermişti ancak idari anlamda
belirsizlik yıllarca sürdü. 2001'de düzenlenen seçimlerin ardından
oluşan parlamento, 2002'de "Balkanların Gandi'si" olarak bilinen
"İbrahim Rugova'yı" başkan olarak seçti. Ancak, hala yönetim Birleşmiş
Milletler'de, egemenlik haklarıysa Belgrad'daydı. Bu dönemde
Sırbistan'da çalkantılı bir süreçten geçiyordu, 2001'de Uluslararası
Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim edilen Miloşeviç, 2006'da yargı
süreci tamamlanmadan öldü. Yeni sırp yönetimi, 2004'te Kosova'ya geniş
özerklik tanınmasını önerdi. Bu pozisyonunu uluslararası toplumun
arabuluculuğunda, Kosova'nın nihai statüsünün belirlenmesi için
2005'te başlatılan görüşmelerde de korudu. Ancak yıllarca bağımsızlık
peşinde koşan Kosovalı Arnavutlar özerkliği yeterli görmedi.

Ocak 2006'da kansere yenik düşen İbrahim Rugova ise, ömrünün büyük
bölümünü adadığı mücadelesinin bağımsızlık ilanıyla sonuçlandığına
tanık olamadı. Taraflarla yaptığı temasların ardından Birleşmiş
Milletler'in Kosova özel temsilcisi Martti Ahtisari, Nisan 2006'da
Kosova'ya uluslararası denetim altında bağımsızlık öngören planını
açıkladı.

Rusya ve Sırbistan'ın plana muhalefetinin ardından, Sırplarla Kosovalı
Arnavutlar arasında uzlaşma için 2007 yılı sonuna kadar süren yeni bir
müzakere süreci başlatıldı. Son fırsat olarak gösterilen müzakereler
2007 Aralık'ında uzlaşma olmadan sona erdi. Ve yaşadıkları ekonomik
sıkıntıları siyasi belirsizlikten kaynaklandığına inanan Kosovalı
Arnavutlar, daha fazla beklemeyerek bağımsızlık adımı atmaya karar
verdi. Kosova, geçen kasım ayındaki seçimi kazanarak başbakanlık
koltuğuna oturan Kurtuluş Ordusu'nun eski komutanı Haşim Taçi ve
başkan seçilen Fatmir Seydiu liderliğinde 17 Şubat'ta bağımsızlığını
ilan etti. Özel gündemle Türkiye saati ile 16.00'da olağanüstü
toplanan parlamento, Başkan Yakup Krasniçi'nin konuşmasıyla başladı.
Toplantıda Başbakan Haşim Taçi, yaptığı konuşmadan sonra bağımsızlık
bildirgesini okudu. Başbakan, bu bildirgenin halkın arzusunu
yansıttığını ifade etti. Parlamentoda yapılan oylamada, bağımsızlık
ilanı oy birliğiyle kabul edildi ve liderler tarafından bildirge
imzalandı. Bağımsızlık Bildirgesinin okunmasından sonra yapılan
oylamaya 109 milletvekili katıldı. Toplantıya katılan milletvekilleri,
Kosova'yı bağımsız yapan bildirgeyi açık oylamada oy birliğiyle ayakta
alkışlayarak kabul etti. Parlamentonun, aralarında Sırpların da
bulunduğu 11 azınlık üyesi ise oylamaya katılmadı. Parlamento Başkanı
Yakup Krasniçi, oylamadan sonra yaptığı açıklamada, "Kosova bağımsız,
egemen ve demokratik bir ülkedir. Milletvekilleri Kosova'yı bağımsız,
egemen ve demokratik bir ülke ilan etme arzularını 17 Şubatta ifade
etti" diye konuştu. Taçi'nin konuşması, Kosova sokaklarında büyük bir
coşkuyla karşılandı. Kosova'da dükkanlar ve evler, Arnavutluk
bayrağının yanı sıra bağımsızlığı destekleyen Avrupa Birliği ve ABD
bayraklarıyla donatıldı.

Bölgede, 2005 istatistiklerine göre, 2,1 milyonluk nüfusun yüzde
81,6'sı Arnavutlardan oluşuyor. Sırp nüfusunun oranı yüzde 9,9
olurken, kalan bölümü Türkler ve Boşnaklar gibi değişik etnik
gruplardan meydana geliyor. Dini yapısına gelince, bölgedeki nüfusun
yüzde 91'i Müslüman, yüzde 9'u Hristiyanlardan oluşuyor. Kosova'da
2006 yılının sonunda çıkarılan resmi diller yasasında Arnavutça,
Sırpça ve İngilizce resmi diller olarak kabul edildi. Türklerin
zorlamasıyla geçen yıl içinde Priştine, Prizren, Mitroviça ve Gilan
belediyeleri Türkçeyi resmi diller arasına aldı.

İNŞA SÜRECİNİN ÖNEMLİ TARİHLERİ


1991 yılında ayrı bir cumhuriyet olarak bağımsızlığını ilan etti,
ancak sadece komşusu soydaş Arnavutluk tarafından tanındı.

1998 yılının mart ve nisan aylarında Sırp polisinin ayrılıkçı Kosovalı
Arnavutlara yönelik operasyonlarında onlarca kişi öldü. Sırplar
yapılan referandumla Kosova konusunda uluslararası arabulucuğu büyük
çoğunlukla reddetti. Uluslararası toplum Yugoslavya'ya yeni
yaptırımlar uygulamaya başladı.

- 1998'de UÇK temmuz-eylül ayları arasında, Sırpların bozgununa
uğramadan önce, Kosova'nın yüzde 40'ında denetimi ele geçirdi. Sırp
güçleri köylere saldırdı, Kosova'nın merkezinde 22 Kosovalı Arnavutu
öldürdü. 1998 ekiminde NATO müttefiklerine Sırp askeri hedeflerine
karşı saldırı yetkisi verildi.

- 15 Ocak 1999'da Racak bölgesinin dışında 45 Kosovalı Arnavut Sırp
güçlerince katledildi. Uluslararası yetkililer, sorumlular hakkında
savaş suçu soruşturması başlatılmasını istedi.

- 24 Mart 1999'da NATO, Yugoslavya'ya karşı 78 gün sürecek hava
saldırılarına başladı. Mart-Haziran ayları arasında Sırp güçleri, 800
bin Kosovalı Arnavut'u Makedonya ve Arnavutluk'a sürdü.

- 10 Haziran 1999'da Yugoslavya lideri Slobodan Miloşeviç, hava
harekatının durdurulması karşılığında NATO'nun Kosova'da asker
konuşlandırması ve bölgenin BM misyonu tarafından yönetilmesini
öngören teklifi kabul etti ve askerlerini Kosova'dan çekmeyi onayladı.

- 6 Ekim 2000'de seçim yenilgisini kabul etmeyi reddeden Miloşeviç,
kitlesel gösterilerin ardından istifa etti.

- 28 Haziran 2001'de Miloşeviç, savaş suçlarından yargılanmak üzere
Hollanda'nın Lahey kentindeki uluslararası savaş suçları mahkemesine
teslim edildi, ancak mahkemesi tamamlanamadan öldü.

- 2002 yılı şubatında Kosova parlamentosunu seçti, İbrahim Rugova başkan oldu.

- 2003'te Sırplar ve Kosovalı Arnavutlar 1999 yılından bu yana ilk kez
doğrudan görüşmelere başladı.

- 2004 Mart'ında Kosovalı Arnavutlar Sırplara saldırarak, savaştan
beri en kötü şiddet olaylarını imza attı.

- 2006'da başkan Rugova başkent Priştine'de akciğer kanserinden öldü.
Kosova'nın gelecekteki statüsüyle ilgili görüşmeler BM'nin öncülüğünde
şubat ayında başladı. Sırbistan'da yapılan referandumda Kosova'nın
Sırbistan'ın bölünmez bir parçası olduğu ilan edildi.

- 26 Ocak 2007'de BM'nin Kosova temsilcisi Martti Ahtisaari, Kosova'ya
gözetim altında bağımsızlık verilmesini öngören planını açıkladı.
Rusya, Ahtisaari'nin teklifini 2007 nisanında yapılan BM Güvenlik
Konseyi toplantısında reddetti. ABD Başkanı George Bush, haziranda
Kosova'nın daha fazla gecikmeden bağımsız olması gerektiğini söyledi.
Temmuzda Kosova, BM'nin yürüttüğü Kosova sürecinin başarısız olduğunu
belirterek, yıl sonuna kadar bağımsızlığın ilan edilmesi çağrısında
bulundu.

- 17 Şubat 2008'de nihayetinde Başbakanı Haşim Taçi, bağımsızlık ilan
ettiklerini açıkladı.


Bağımsızlığı Batı'nın sınırlamaları içinde geçerli...
Kosova 'Sırbistan'dan kurtuldu'

Cumhuriyet Strateji 25.02.2008

Tito'nun getirdiği özerkliğin Miloseviç tarafından kaldırılmasıyla
Kosova'da başlayan Arnavutların mücadelesi bağımsızlık ilanıyla
noktalandı. NATO'nun müdahalesiyle bir ülkeden ayrılan bir bölgenin
bağımsızlaşması anlamında ilk örneği Kosova oluşturuyor.

Rusya, Sırbistan'la birlikte bağımsızlığa karşı çıkıyor. Kosova'nın
bağımsızlığının diğer devletler tarafından yoğun şekilde tanınması
dünyanın diğer bölgelerindeki ayrılıkçıları heveslendirebilir.
Batı'nın sınırlamalarını kabul eden Kosova'nın yalnızca 'Sırbistan'dan
kurtulduğu' yorumları yapılıyor.
Gözde KILIÇ YAŞIN


TUSAM Balkan Araştırmaları Masası
gyasin@tusam.net


Arnavutlar ve Sırpların üzerinde egemenlik savaşı verdiği Kosova'nın
nihai statüsü son yılların en önemli gündem maddesi olarak dünya
kamuoyunda uzun süre tartışıldı. 1974 Yugoslavya Anayasası ile tanınan
özerklik statüsünün Slobodon Miloseviç tarafından 1989 yılında
kaldırılması ile başlayan Kosova Arnavutlarının mücadelesi sonuca
ulaşırken bunun bölgede ve dünyada nasıl bir etki yaratacağı en önemli
sorun olarak görüldü. Miloseviç döneminde baskıcı bir yönetime dönüşen
Sırp baskısı, Arnavut isyanının temelini oluşturmuştu. Sırp
yönetiminin engelleme çabalarına rağmen 1991'de Kosova Parlamentosu
oluşturulmuş ve yapılan bağımsızlık referandumunun ardından da
Kosova'nın bağımsızlığı ilan edilmişti. Arnavutların katliama maruz
kalması, Kosova'yı Sırbistan'dan koparan sürecin başlangıcını
oluşturdu. Kosova'da 28 Şubat 1998'de başlayan olayların temelinde,
öncelikle "Büyük Sırbistan" ve mutlaka "Büyük Arnavutluk"
ideallerinden beslenen bir şekilde Sırpların "toprak bütünlüğü" ve
"üniter devlet", Kosovalı Arnavutların ise "halkların kendi kaderini
tayin etme hakkı" ve "bağımsızlık" istekleri bulunuyordu. İki taraf da
hedefine ulaşamadı. Etnik çoğunluk Arnavutlar üzerindeki Sırp
baskısının sona erdirilmesine yönelik NATO bombardımanının ardından,
Kosova, 1999'da Birleşmiş Milletler (BM) yönetimine verildi. BM
Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1244 sayılı kararıyla, Kosova'nın kendi
demokratik idari kurumlarını, öngörülen sekiz standart çerçevesinde,
tesis etmesi için "geçici" bir BM idaresi oluşturuldu. Kosova 1991'de
ilan ettiği bağımsızlığı kabul ettirememişse de kendi idari
kurumlarını -göreceli de olsa- oluşturabilme yetkisine kavuştu.
Sırbistan ise bu kararla o gün Kosova üzerindeki askeri, ekonomik ve
yönetsel yetkilerini dolayısıyla Kosova'yı kaybetti.

Temas Grubu üyeleri (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya)
gözetiminde sürdürülen Kosova'nın nihai statüsünün belirlenmesine
ilişkin müzakereler hiçbir sonuç getirmedi. Bağımsızlık harici her
türlü çözümü kabul edeceğini söyleyen Sırbistan ile bağımsızlık
dışında hiçbir çözümü kabul etmeyeceğini kararlılıkla açıklayan
Kosova'nın en ufak detayda bile anlaşmasının mümkün olmadığı ortaya
çıktığında BM Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari nihai statüye
ilişkin önerilerini içeren bir rapor hazırladı. Sırbistan'ın kabul
etmeyeceği bir öneriyi BMGK'de "veto" edeceğini açıklayan Rusya'nın
talebi üzerine AB, ABD ve Rusya sözcülerinden oluşan bir troyka
gözetiminde yeni bir müzakere süreci başlatıldı. Tarafların
taleplerinde yumuşamaya gitmemesi nedeniyle herhangi bir uzlaşının
sağlanması mümkün olmadı. Kosova sorunu artık Arnavut ve Sırp
çekişmesinden ziyade ABD ve Rusya çekişmesi haline dönüşmüştü.
Rusya'nın "veto" tehdidine karşılık ABD'den gelen "BMGK kararı
beklenmeksizin ilan edilecek bir bağımsızlığı tanıyacağına" ilişkin
açıklama, Kosova için yeni bir süreci başlattı. Kosova'nın
bağımsızlığı ile neticelenecek bir sonuca odaklanmış olan ancak yine
de buna uzlaşı formülüyle ulaşmayı tercih eden AB ülkeleri, kontrol
altında tutulabilecek bir süreci garanti altına alabilmek için ABD ile
işbirliğine gitmek zorunda kaldı. Batı, Kosova'nın daha fazla BM
idaresi altında tutulamayacağının, kaynama noktasının artık
aşıldığının farkına varmıştı ve bağımsızlık harici bir çözüm de mümkün
görünmüyordu. İşin aslı sorunun bütün tarafları Kosova'nın
bağımsızlığının kaçınılmaz olduğunu biliyorlardı; zamana bırakılmış
olan sadece zamanlamaydı. İlk zamanlar bağımsızlığın hangi yıl
verileceği/alınacağı konuşulurken bunu hangi ay olmalı ertelemeleri ve
ardından nihayet hangi gün olacağı tahminleri izledi. Başından beri
tartışılan da Kosova'nın bağımsız olup olmayacağından ziyade bağımsız
bir Kosova'nın bölgeye ve dünyaya olacak muhtemel etkileriydi. Yani
sorun artık bir "ertesi gün" sendromundan ibaretti.

BATIYA ÇAPALI BAĞIMSIZLIK

Bağımsızlık ilanını izleyecek "ertesi gün" için yapılan yoğun
tartışmalardan birisi Kosova'nın ne kadar bağımsız bir devlet
olabileceğine ilişkindi. Kosova'nın Sırbistan'dan bağımsızlığını
alacağının bilindiği kadar aslında gerçekte bağımsız olamayacağı da
biliniyordu. Kosova hükümetinin Mart ayı ortalarına dek Kosova
Anayasası'nı ve Ahtisaari'nin "uluslararası gözetim altında
bağımsızlık" önerisine uygun bir kanun paketini yürürlüğe koyması
bekleniyor ve Kosova'da bu beklentiyi karşılama sözü vermiş durumda.
Bunun bir anlamı Kosova'nın bağımsız bir devlet olarak tanınmasının
özellikle kararı etkili olacak kimi devletlerce bu paketin yürürlüğe
konulacağı güne dek ertelenebileceğidir. En önemli sonucu ise
Kosova'nın daha başından "uluslararası gözetim altında" olacak bir
bağımsızlığı kabul etmiş olmasıdır. Sırbistan'ın "görülmedik denli
genişlikte özerklik" teklifini kabul etmeyen Kosova'nın Batı'dan gelen
"görülmemiş denli dar bir egemenlik" teklifini kabul etme nedeni
kuşkusuz önceliğini Sırbistan'dan kurtulmaya vermiş olmasıyla ilgili.
Tam bir bağımsızlığı tercih etmelerine rağmen "yok"tan "az"a geçişi
kabul etmelerinde, önlerine sunulmuş seçenekler arasında en iyisinin
bu olması etkili oldu. Tamam, ama bundan sonra Kosova'yı nasıl bir
yönetim ve devlet modeli bekliyor? Cevap ancak şu olabilir: Ahtisaari
Planı'nın bir adım ötesi; ancak bağımsızlıktan on adım gerisi.
Bağımsız bir devlet olarak kendisine bir bayrak ve milli marş seçecek
ancak bunu "çok etnikli" yapısına uygun biçimde yani milli sembollere
yer vermeksizin gerçekleştirebilecek. Milli sembollerin bulunmayacağı
milli bir bayrak, ülke sembolü ve marş. Uygunluğu denetlemek için de
uluslararası toplum (!) adına atanmış yetkililer Kosova'da hazır
bulunacak. Kosova anayasası uluslararası sivil temsilciler
danışmanlığında hazırlanacak, seçim sonuçları uluslararası yetkililer
tarafından onaylanarak geçerlilik kazanacak, NATO yeni bir oluşumla
Kosova'daki varlığını sürdürecek, AB güvenlik güçleri de kalacak, AB
ve BM tarafından atanan temsilcinin uyuşmazlıklarda son sözü söyleme
yetkisi bulunacak.

Alışıldık devlet anlayışıyla bağdaşmasa da Batı'nın kendi doğusunda
gördüğü tüm topraklarda oluşturmaya çalıştığı çok kültürlü/çok
uluslu/çok etnikli ve mutlaka "demokratik" yeni devletçikler modeline
uygun bir yaklaşım olduğuna şüphe yok. Bağımsızlık veya egemenlik
terimlerinin günümüz dünyasında klasik anlamlarından uzaklaşmış
uygulamaları olduğu bir gerçekse de Kosova yeni bir yönetim sistemini,
yeniçağda Batı'nın Doğu için uygun gördüğü devlet anlayışını gösteren
önemli bir örnek olacak. Uluslararası örgütler vesayetinde "çok
kültürlü", yetkileri daraltılmış, küçültülmüş, güdük bırakılmış bir
devlet modeli... Böylesi bir yönetim modeli Bosna-Hersek'te halen
yürütülmeye çalışılıyor ve sistemin işlemediği ardı ardına yaşanan
krizlerle kendini belli ediyor. Kosova'da ise halkın yüzde 93'ü
Müslüman ve Müslümanların da yüzde 90'ı Arnavut kökenli. Böylesi bir
yapıda bütün etnik kökenleri temsil edecek bir bayrak, marş ve anayasa
arayışının uzun vadede sıkıntı yaratacağı kesin. Her şey bir yana,
uluslararası toplum adına ülkede görev yapacak Batılıların "çok
etnikli yapının korunması" hususunda Kosova'da esasen azınlıklardan
sadece Sırpları dikkate alacakları, ötekileri öteleyebileceği geçiş
sürecinde anlaşılmıştı. Tito dönemi 1974 Yugoslavya Anayasasında
Kosova'ya tanınan özerkliğin kaldırılması nedeniyle başlayan
bağımsızlık mücadelesine hiç de uygun olmayan biçimde Türkçe'nin resmi
diller arasından çıkarılıp yerine İngilizce'nin Arnavutça ve
Sırpça'dan sonraki üçüncü resmi dil olarak konulması, gelecek dönem
Kosova'sında azınlık demokrasisinin işleyişinde Batı önderliğinde bir
ayrımcılığın işaretlerini taşıyordu. Peki, Kosova için değişen ne
olacak? Kısa ve orta vadede geçtiğimiz 8 yıldan çok farklı bir Kosova
olmayacağı kesin. Kosova zaten 1999 NATO bombardımanından bu yana
Sırbistan yönetiminde değildi. Bugüne dek Kosova'nın egemenlik
hakları, uluslararası örgütlerce kullanılıyordu bundan sonra
Kosova'nın seçilmiş yetkililerince uluslararası örgütler nezaretinde
kullanılacak. Zaman içerisinde BM yetkililerinin etkisi azalırken AB
yetkililerinin ağırlığı artacak. Yine de bundan sonra Kosova
"vatandaşları"nın pasaportlarında UNMIK damgası yerine bağımsız
Kosova'nın "simgesi"ni taşıyan bir damga bulunabilecek.

OLASI KRİZLER

Bağımsızlığın ertesi günü bölgede ne tür bir hareketlenmenin
başlayabileceği de en sık gündeme gelen konuydu. Nitekim, bağımsızlık
ilanının muhtemel tarihleri konuşulurken yeni dönemde olabileceklerden
duydukları korkuyu ve Arnavutlara güvenmediklerini Batı'ya anlatmak
isteyen Kosova Sırpları evlerini ve topraklarını terk etmeye
başlamışlardı. Peki, gitmeyip de kalanlar ne yapacaklar? İşin aslı
Kosova'nın bağımsızlığının görünürdeki ön koşulu Sırpların huzurunun
sağlanması idi. Ahtisaari Planı'nın en vurgulu maddeleri de bunun
üzerine yapılandırılmıştı. "Kosova'daki Sırp Ortodoks Kilisesi'ne,
ruhbanlarına ve mallarına tam hakları yanında daha fazla güvenlik ve
koruma sağlanacaktır" maddesi gibi Sırplara özel haklar verilmesi ve
bu hakların yasal ve kurumsal düzenlemelerle ve hazırlanacak anayasa
ile güvence altına alınmasını öngören maddeler düzenlenmişti. Hatta
Sırp belediyelerine kapsamlı özerklik tanınıyor ve Priştine'yle dikey,
Belgrat'la yatay ilişki içerisinde olması öngörülüyordu. Şimdi artık
Belgrad'la legal bir yönetsel ilişkinin olması söz konusu değil ancak
Bosna-Hersek Sırpları gibi Kosova Sırpları da Belgrad'ı esas
başkentleri olarak görmeyi sürdüreceklerdir. Kosova'yı kaybetmiş bir
Sırbistan'ın elindeki koz da ilk etapta bundan ibaret. Ancak bunun son
derece güçlü ve çarpıcı bir kart olduğu da kesin. Bağımsızlık
sonrasında sorun Sırpları ülkede barış içerisinde yaşamaya ikna edecek
bir ortamın yaratılmasından ziyade Sırbistan'ın buradaki soydaşlarını
Kosova'nın kalbine çevrilmiş bir silah gibi kullanmak istemesi ile
ilgili. Bu durumda özellikle Kosova'nın kuzeyinde, Sırp ve Arnavutlar
arasında bölünmüş olan Mitroviça kenti, kaosun merkezi olmaya aday bir
bölge. Kaldı ki, Kosovalı Arnavutlara kendi kaderini tayin hakkını
göreceli olarak tanımış bir Batı'nın aynı hakkı Kosovalı Sırplara
tanımaması, Sırbistan'dan gelecek gizli bir destekle Sırpların, daha
"şiddet"li bir çağrıda bulunmasına yol açabilecektir. Öncesinde de
şiddet eylemlerinin görüldüğü bir yer olması bir tarafa şiddet
eylemlerinin önlenmesinde NATO güçlerinin başarılı olamadığının birden
fazla kere tecrübe edilmiş olması da bölgeye her zamankinden fazla
dikkat edilmesi gerektiğini gösteriyor.

RUSYA'NIN B PLANI

Kosova'nın bağımsızlığına en gür sesiyle karşı çıkan Rusya'nın,
kendisinin BM Güvenlik Konseyi'ndeki "veto" kartını aşmak için ABD'nin
ürettiği "B Planı"na ilişkin geliştirmiş olabileceği strateji, "ertesi
gün" adına en fazla konuşulan sorundu. "Kosova Sorunu" bir şekilde
nihayete ererken bunun yol açabileceği yeni sorunlar, kuşkusuz ki daha
ziyade uluslararası hukukun uğrayacağı dönüşümle ve en çok da bu
dönüşümü hızlandıracak ve sistemleştirebilecek müdahalelerle ilişkili
görüldü. Rusya, Kosova'nın bağımsızlığına karşı çıkışını iki taraflı
bir uzlaşı olmaksızın, Sırbistan'ın muhalefetine rağmen Kosova'ya
bağımsızlık verilmesine uluslararası hukukun temelini oluşturan
"devletlerin toprak bütünlüğüne saygı" ilkesi gerekçesiyle karşı
çıkıyordu. Şimdi artık bu karşı çıkışa şüphesiz ki mevcut 1244 sayılı
BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen "tek taraflı bağımsızlık ilanı"nın
dünyada yaratacağı etki de eklenmiş oldu. Kremlin'de düzenlediği
yıllık basın toplantısında Rusya Başkanı Vladimir Putin'in, "Kuzey
Kıbrıs aslında 40 yıldır bağımsız. Niye tanımıyorsunuz? Avrupalılar,
çifte standart uygulamaktan utanmıyor musunuz?" şeklindeki sözleri,
bağımsızlık ilanı sonrası dönemin çok da sakin geçmeyeceğinin
işaretlerini taşıyor.

Batı, Kosova'nın bağımsızlığını desteklerken aynı zamanda Kosova'nın
kendine has koşulları bulunduğunu ve dünyadaki diğer sorunlu alanlara
ya da diğer bağımsızlık taleplerine emsal teşkil etmeyeceğini de
sürekli olarak vurguladı. Ne var ki diğer tüm bağımsızlık arzusundaki
ayrılıkçı bölgeler, kendi koşullarının Kosova'dan daha fazla
bağımsızlık sebebi oluşturduğuna ilişkin argümanlar geliştirdiler.
Mevcut uluslararası hukuk kurallarına ve teamüle göre "kendi kaderini
tayin hakkı" bulunmayan Kosova'nın bağımsızlık ilanının tanınması,
kuşkusuz ki dünya üzerindeki ayrılıkçı güçler ve ayrılıkçıların
bulunduğu devletler tarafından "emsal" olarak kabul edilecektir. İlk
girişimin Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyeti'nden mi yoksa Azerbaycan'ın
işgal altında tutulan toprakları olan Karabağ'dan mı yoksa çok daha
eskiden donmaya bırakılmış başka bir bölgeden mi geleceği önemli
olmaksızın Kosova'nın bağımsızlığının tanınması kuşkusuz ki ortaya
yeni bir hukuki çerçeve çıkaracaktır. Uluslararası hukukta
gerçekleşecek esaslı bir dönüşüm bir tarafa ötekinin ayrılıkçısını
silah yoluyla gizliden desteklemek şeklindeki kirli diplomasi yoluna
siyasi yönden "bağımsızlığını tanıma" şeklindeki vaatler de eklenmiş
olacaktır.

Kosova'nın bağımsızlık ilanını kabul etmeyeceklerini açıklayan
devletler, sadece "tek taraflı bağımsızlık ilanı" ile devletlerin
ülkesel bütünlüğüne saygı ilkesine getirdiği "emsal" niteliğindeki
istisna oluşturması bakımından bağımsızlığa karşı çıkıyor değiller.
Aynı zamanda mevcut bir BMGK kararı bulunmasına rağmen yerine yeni bir
konsey kararı olmaksızın yani BM'nin yan kapısından gizlice geçirilmiş
bir bağımsızlık ilanın tanınmasının yaratacağı istikrarsızlık üzerinde
de duruluyor. Kosova'nın bir emsal oluşturmasından gerçekten de
çekinen ancak bağımsızlığı tanımak haricinde bir çözümün de mümkün
olmadığına inanan AB, minareye uygun bir kılıf teşkil etmesi adına
yeni bir rapor hazırlığına girişmiş durumda. Raporun dayanak noktasını
ise Kosova'nın Yugoslavya'nın ve devamında Sırbistan'ın bir parçası
olduğu ifadesinin 1244 sayılı BMGK kararının sadece giriş bölümünde
(preamble) yer alıyor olması ve giriş bölümlerinin hukuki
bağlayıcılığının bulunmaması tezi oluşturacak. Böylece Sırbistan'ın
Kosova üzerinde hukuki bir hakkının bulunmadığı, dolayısıyla bir
uzlaşı olmaksızın tek taraflı bağımsızlık ilan edilmiş olmasının 1244
sayılı karara aykırılık teşkil etmeyeceği savunulacak. Böylesi bir
girişimin bağımsız Kosova'nın "tanınması" konusundaki tereddütleri
ortadan kaldıracağı, "emsal" teşkil etme riskini bertaraf edeceği ve
en önemlisi uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerli yerinde
durduğu konusunda güvence yaratacağı kesin. Ancak böylesi önemli bir
gerçeğin neden bu güne dek fark edilmemiş olabileceği yönündeki
soruların nasıl cevaplanacağı şimdilik belirsiz. Üstelik Kosova'yı
uluslararası örgütlerin vesayetindeki bir bağımsızlığa mahkum edenin
de 1244 sayılı kararının gereği olarak "uzlaşı"nın ön plana
çıkarılması olduğuna göre neden müzakerelerin Kosovalı Sırplarla değil
de Sırbistan'la yürütüldüğü de cevapsız kalacak bir soru olacak.
Kosova'nın yarınına ilişkin muhtemel sıkıntıları formüle etmek
gerekirse: Priştina'nın bağımsızlık ilanını Washington'un tanıma
kararı izler; Mitroviça Priştina'ya aldırmaz, Belgrad'ın bir eli
Kosova'da kalır; Brüksel kınar, Moskova müdahil olur; NATO barışı
korur ve BM böler. Hikayenin sonunda ise Kosova'nın hala bağımsız
olamadığı görülür. Ya da Sırbistan'dan bağımsız Batı'ya bağımlı
olduğu. Değişen sadece Balkan haritasıdır.


Büyük güçlerin Balkanlardaki hesaplaşması...
Kosova ayrılıkçılığı tetikleyebilir

Cumhuriyet Strateji 25.02.2008

Sırplar ve Arnavutlar, Kosova'yı ulusal kimliklerinin oluşması
açısından önemli sayıyor. Ortaçağ Sırp Krallığı'nın kurulduğu yer olan
Kosova'da önemli dini yapılar yer alıyor. Arnavutlar ise ulusal
uyanışlarının sembolü olan Prizren Birliği'nin bu bölgede kurulduğunu
savunuyor.

Kosova üzerinden ABD ile Rusya'nın bölgedeki mücadelesi izlenebilir.
ABD önderliğindeki Batı, Rusya'nın bölgedeki etkinliğine son verme
ısrarını sürdürüyor. Kosova'nın bağımsızlığı ise Bosna-Hersek,
Makedonya ve diğer ülkelerde yeni ayrılıkçı hareketleri gündeme
getirebilir.
Arş. Gör. Umut KEDİKLİ


A.Ü. SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü


İkinci Dünya Savaşı öncesinde Sırp¬Hırvat¬Sloven Krallığı'nın
egemenliği altında bulunan ve savaş sonrası kurulan Yugoslavya
Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nde de Sırp Federe Cumhuriyeti
toprakları içerisinde özerk bölge olan Kosova bölgesi, günümüze kadar
bulunduğu coğrafyada bir istikrarsızlık kaynağı olmuştur. Hem
Sırpların hem de Arnavutların Kosova üzerindeki talepleri, çatışma ve
gerginliklerin artarak tırmanmasına ve sonunda uluslararası toplumun
soruna müdahil olması ve NATO'nun askeri güç kullanımı sonucunu ortaya
çıkarmıştır.

NATO müdahalesinin yapıldığı 1999 yılından günümüze kadar Kosova'nın
gelecekteki statüsü üzerine önemli tartışmalar yaşanmıştır. NATO'nun
Yugoslavya'ya kuvvet kullanmasını salt Kosova'da yaşanan etnik
temizliği önleme kapsamında değerlendirmek yapılacak analizin bir
takım olgulardan yoksun kalmasına neden olacaktır. Zira Kosova
müdahalesi hem NATO'nun, Soğuk Savaş sonrası strateji değişikliğinin
açıklanmasına ve hem de ABD'nin Güney-Doğu Avrupa'nın istikrar ve
güvenliğinin sağlanmasına neden önem verdiğinin yorumlanmasına ilişkin
yansımaları bulunmaktadır. Bu süreçte Kosova'nın bağımsızlık ilanı ve
sonrasında yaşanacak gelişmeler bize, tekrar bir bölgesel
istikrarsızlık dönemine mi yoksa istikrarın pekişeceği bir döneme mi
gireceğimizi gösterecektir.

KOSOVA'NIN ÖNEMİ

10.816 kilometrekarelik bir alana sahip olan Kosova tarihin her
döneminde, Arnavutlar ve Sırplar için tarihsel, stratejik, siyasal,
ekonomik ve kültürel açıdan büyük öneme sahip olmuştur. Her iki
millette Kosova'yı kendi ulusal kimliğinin oluşmasında önemli bir
coğrafya olarak gördüklerinden şiddete varan ölçüde egemenliğini elde
etmek için mücadele içerisine girmiştir.(1)

Sırplar açısından, ortaçağ Sırp krallığının ana yurdu olan ve Sırp
kimliğinin şekillenmesinde de önemli bir etkisi olan büyük dini
yapılar Kosova'da bulunurken, Sırp Ortodoks Kilisesi'nin Patrikhanesi
de 1219 yılında Kosova'da kurulmuştur. Arnavutlar açısından ise önemi,
Arnavut ulusal uyanışının ifadesi olan Prizren Birliği'nin 1878
tarihinde kurulduğu coğrafya olmasıdır. Ayrıca İllirler ırkından
geldiklerine inan Arnavutlar, Balkanlar'daki ilk yerleşim yerlerinden
biri olması dolayısıyla Kosova'yı kendi tarihsel alanları olarak
görmektedir.(2) Stratejik açıdan değerlendirildiğinde, coğrafi konum
itibariyle doğal bir geçiş yolu olarak kuzey¬güney doğrultusunda
Sırbistan ve Arnavutluk arasında, doğu¬batı güzergâhında da Makedonya
ve Bosna arasında önemli ulaşım güzergâhı ve ticaret yolları üzerinde
bulunmaktadır.(3) Ekonomik açıdan önemi ise; kurşun, çinko, nikel,
magnezit, krom ve kömür gibi doğal kaynaklara sahip olmasından
kaynaklanmaktadır.(4)

1918 yılında, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı'nın kurulmasıyla, Kosova bu
yeni devlet içinde yer almıştır. Kosova'daki yoğun Arnavut nüfusunu
eritmek ve bölgeyi Sırplaştırmak için iki savaş arası dönemde yoğun
Sırplaştırma politikası uygulanmıştır.(5) İkinci Dünya Savaşı
sırasında ise Tito, Arnavutların önemli lideri olan Enver Hoca'ya,
Almanlara karşı birlikte mücadele etmelerine karşılık eğer isterlerse
Kosovalı Arnavutların, Arnavutluk ile birleşebileceğine dair söz
vermiştir. Ancak savaştan sonra Yugoslavya Komünist Partisi,
Kosova'nın ayrılmasına karşı çıkmış ve Kosova, kurulan Yugoslavya
Sosyalist Federal Devleti sınırları içinde kalmıştır.(6)

KOSOVA'NIN STATÜSÜ

Yugoslavya, 1946 anayasasına göre 6 Federe cumhuriyetten meydana
gelmekteydi. Sırbistan ise Kosova ve Voyvodina Özerk Bölgesi'nin
oluşturulmasıyla diğer cumhuriyetlerde olmayan şekilde üçe
bölünmüştü.(7) Kosova bölgesine, ilerde federasyondan ayrılarak
Arnavutluk ile birleşmesinden korkulduğu için cumhuriyet statüsü
verilmemişti.(8) Ancak zamanla yapılan anayasa değişiklikleriyle
Kosova'nın yetkileri arttırıldı. Kosova'nın yerel yetkileri
güçlendirildikçe de buna karşı kendi cumhuriyetlerinin
gevşekleştirildiğini düşünen Sırpların tepkisi de artmaya ve Sırp
milliyetçiliği de yükselişe geçmeye başladı. Sırp milliyetçiliğinin
somutlaşması ise, 1985 tarihinde Sırp Bilimler Akademisi'nde bir grup
bilim adamı tarafından hazırlanan memorandum ile olmuştur.

1974 tarihinde kabul edilen anayasa, Yugoslavya dağılıncaya kadar
yürürlükte kalmış ve Kosova'ya, federasyon bayrağının yanında kendi
bayrağını çekmek ve Sırbistan'ın Kosova'yla ilgili alacağı kararları
veto edebilmek gibi geniş yetkiler tanımıştır. Böylece Kosova'nın,
cumhuriyetlerin sahip olduğu ayrılma hakkı hariç diğer cumhuriyetlerle
neredeyse aynı haklara sahip olduğu söylenebilir. Bundan sonra da
Kosova'da geçmişin tersine yoğun bir Arnavutlaştırma politikası
izlenmeye başlamıştır.(9)

MİLOSEVİÇ SONRASI

İşte bu ortamda 4 Mayıs 1980'de Tito'nun ölümünden sonra Miloseviç'in
Sırpların milliyetçi hassasiyetlerini kullanarak yükselmesi ve
iktidarı ele geçirmesi şaşırtıcı değildir. Mayıs 1986 tarihinde
Miloseviç, Sırbistan Komünist partisinin başına geçmiş ve özerk
bölgeler üzerinde Sırbistan'ın egemenliğini yeniden kurmak, 1974
anayasasını kaldırmak ve Yugoslavya'yı Sırbistan'ın egemenliği altında
yeniden birleştirmek gibi bir ideolojiyi benimsemiştir.(10) Miloseviç,
Mart 1989 tarihinde Kosova'nın özerkliğini kaldırmıştır. Miloseviç'in
Kosova sorunundaki tutumu, diğer cumhuriyetleri Yugoslavya devleti
içinde bir arada yaşamanın mümkün olmayacağı düşüncelerini paylaşmaya
itmiş ve bu cumhuriyetler, Sırbistan'ın tahakkümcü milliyetçiliğine
karşı ayrılıkçı milliyetçiliği körüklemeye başlamışlardır.

Özerkliğin kaldırılması kararına, Kosovalı Arnavutlardan büyük tepki
gelmiştir. Temmuz ayında, kapalı tutulan Kosova Meclisi'nin önünde
toplanan Arnavut meclis üyeleri, "Yugoslav federasyonu çerçevesinde
eşit ve bağımsız bir bütün" ilan eden kararı kabul etmiştir.(11) Eylül
1990 tarihinde de Kosova milletvekillerinin büyük çoğunluğu,
Kaçanak'da gizli bir toplantıyla Kosova'yı cumhuriyet olarak ilan
edip, kendi anayasalarını kabul etmişlerdir. 1991 yılının Eylül ayında
da Kosovalı Arnavutlar, bölgede bir referandum yapmayı başarmış ve
nüfusun yüzde 99'u, Kosova'nın bağımsızlığı yönünde oy kullanmıştır.
Mayıs 1992 tarihinde de gizli bir seçimle, İbrahim Rugova, de facto
Cumhurbaşkanı olmuştur. Rugova, pasifist bir çizgide hareket ederek
uluslararası destek sağlayıp bağımsız bir Kosova cumhuriyeti kurmayı
amaçlamıştır.

NATO MÜDAHALESİ

1995 yılı Kosova için bir dönüm noktasıydı. Bosna'daki savaşı sona
erdiren Dayton Barış Anlaşması'nın imzalanmasını Rugova, Kosova'nın
bağımsızlık statüsünün tanınması için bir fırsat olarak görmüştür.
Oysa, Dayton barışında, Kosova ile ilgili hiçbir düzenlemeye yer
verilmemiştir. Bunun sonucunda Kosova'da Rugova'ya yöneltilen
eleştiriler şiddetlenirken, Sırp güçleriyle silahlı çatışmaya
girilmesinin gerektiği yönünde fikirler de ağır basmaya
başlamıştır.(12)

Sırp güçleriyle Arnavut milliyetçiler (UÇK) arasındaki çatışmaların
şiddetlenmesi üzerine Temas Grubu'nun aracılığıyla, Kosovalı
Arnavutlar ve Sırp temsilciler Şubat 1999 tarihinde
Rambouillet'ta(Fransa) bir araya geldi.(13) Görüşmeler sonunda anlaşma
metni, baskılarla Arnavut temsilciler tarafından imzalanmasına karşın
Sırplar tarafından reddedildi. Sırpların anlaşmayı reddetme nedenleri;
Kosova'nın geleceğinin belirlenmesi için üç yıl sonra bir referandum
yapılması, NATO'nun Kosova'ya girmesine izin verilmesi ve Sırbistan
içinde NATO'nun serbest hareket etme imkanı ve yargı bağışıklığının
olması gibi konulardı.(14)

Temas Grubu'nun uzlaşmayı sağlayamaması sonucunda çatışmaların yeniden
başlaması üzerine 24 Mart 1999 tarihinde NATO müdahalesi başlamıştır.
ABD açısından Kosova'nın önemi, buradaki çatışmaların şiddetlenmesi
durumunda, şiddetin Kosova sınırlarını aşması ve bölgesel bir
istikrarsızlığa neden olmasıydı ve bu durum ABD'nin hayati çıkarlarına
bir tehdit olarak algılanmaktaydı. Rusya ise; NATO'nun hava
harekatının, Yugoslavya'nın içişlerine müdahale niyetiyle ve
Sırbistan'ın iç etnik çatışmasına karışma amacıyla yapıldığını
düşünmekteydi. Bununla birlikte Rusya'nın aşırı çıkışlarda
bulunamamasında Amerikalıların Ruslar üzerindeki diplomatik baskısının
da rolü büyüktü.

Uluslararası hukuk açısından çok tartışmalı olan NATO harekatının sona
ermesiyle taraflar arasında Askeri¬Teknik Antlaşma imzalandı.
Antlaşmayla, Kosova için bir BM sivil yönetimi (UNMIK) oluşturulmakta
ve antlaşmanın uygulanmasını takip etmek ve Kosova'da yaşanan insani
kriz nedeniyle göç etmek zorunda kalanların ya da zorla sürülenlerin
tekrar geri dönmelerini temin etmek için uluslararası barış gücü
KFOR'un Kosova'ya yerleşmesine olanak sağlanmaktaydı. UNMIK ve KFOR'un
uluslararası hukuki zeminini, 1244 sayılı Güvenlik Konseyi kararı
sağlamaktaydı.

BAĞIMSIZLIĞIN BÖLGEYE ETKİSİ

Sonuçta 1999 yılı sonuna kadar tahminen 100.000 kadar Sırp Kosova'yı
terk etmiştir. Müdahaleden sonra muhalefet Miloseviç'e karşı
birleşerek başkanlık seçimleri için tek aday çıkarmış ve Eylül 2000
tarihinde yapılan seçimler sonucunda muhalefetin adayı Kostunica, yeni
devlet başkanı olarak seçilmiştir. Böylece Kosova sorununu kullanarak
iktidara gelen Miloseviç, NATO'nun müdahalesiyle başlayan süreç
sonunda da iktidarını kaybetmiş oldu. Haziran 2004 tarihinde ise,
Sırbistan-Karadağ devlet başkanlığına seçilen Boris Tadiç,
Kostunica'ya göre AB'ye üyeliğe ve batıyla iyi ilişkilere sıcak
bakmakla birlikte, Şubat 2008 tarihinde devlet başkanlığına yeniden
seçilmesi üzerine yaptığı yemin töreninde Sırp Cumhuriyeti'nin toprak
bütünlüğü ve egemenliği için elinden geleni yapacağını vurgulamıştır.

Kosova'da ise Rugova, Mart 2002 tarihinde Cumhurbaşkanı olmuş ve 21
Ocak 2006 tarihinde ölene kadar bu görevi sürdürmüştür.(15) Rugova'nın
yerine Fatmir Sejdiu, Şubat 2006 tarihinde yeni Cumhurbaşkanı olarak
Kosova Meclisi tarafından seçilmiştir. 2004 yılının Mart ayında
Kosova'da meydana gelen çatışmalar, Kosova'nın gelecekteki statüsünün
yeniden tartışılmaya başlanmasını ve tarafları bir araya getiren bir
konferansın toplanması kararının verilmesini sağlamıştır.(16) Kosova
parlamentosu, bağımsızlıktan başka bir seçenek düşünmediğini ortaya
koyarken, Sırp tarafında ise Sırbistan'ın, Makedonya ve Arnavutluk ile
var olan sınırlarını değiştirecek herhangi bir sonucun kabul
edilmeyeceği vurgulanmıştır.(17) Bu süreçte, BM Kosova özel temsilcisi
Martti Ahtisaari, Kosova'ya uluslararası gözetim altında bağımsızlık
verilmesini öngören raporunu 26 Ocak 2007 tarihinde BM'ye sunmuş ve
ABD'nin desteğine karşın Rusya, Nisan 2007 tarihinde yapılan Güvenlik
Konseyi toplantısında bu teklifi reddetmiştir. Rusya, özelikle
Kosova'nın bağımsızlık kararı sonrasında Arnavutların açtığı bu
kapıdan, yakın çevresinde bulunan coğrafyalarında geçmesinden
çekinmektedir. ABD açısından ise Kosova'nın stratejik önemi şu şekilde
değerlendirilebilir; öncelikle ABD, Kosova'nın güneyinde yer alan ve
Güneydoğu Avrupa'nın en büyük askeri üssü olan Bondsteel'de 5000
Amerikan askeri konuşlandırmaktadır. Bu askeri varlığı, Ortadoğu
bölgesinden kaynaklanan sorunlarla ve Hazar enerji kaynaklarının,
Güneydoğu Avrupa koridoru üzerinden batıya ulaştırılmasında arz
güvenliğinin istikrar altına alınmasıyla birlikte değerlendirmek
gerekir. Ayrıca ABD; Kosova'yı, bu coğrafyada Rusya'nın etkinliğini
kırmanın ve rekabette üstünlüğü sağlamanın bir aracı olarak da
kullanmaktadır. Zira bölgede Rusya'nın etkinliğinin artması durumunda
ABD'nin bu alanda güç kaybetmesi anlamına gelir ki, bu durum ABD'nin
küresel çıkarları ile uyuşmamaktadır.

Taraflar arasındaki müzakerelerin sonuca ulaşamaması sonucunda 17
Şubat 2008 tarihinde Kosova'nın tek taraflı bağımsızlık ilanının,
Makedonya, Bosna-Hersek ve Arnavutluk açısından yankılar uyandırması
kaçınılmazdır. Eğer Kosova'da kalıcı ve istikrarlı bir çözüm
bulunabilirse komşu devletlerde daha güvenli ve istikrarlı bir hal
alacaktır. Tersi bir durumda ise, yeni iç çatışmalara ve göç
dalgalarına bağlı bir bölgesel istikrarsızlığın yaşanması
beklenebilir.(18) Öncelikle bağımsızlık ilanı, Bosna-Hersek
Federasyonu ve Sırbistan Cumhuriyeti'nden oluşan Bosna-Hersek devleti
içerisinde Sırp Cumhuriyeti'nin bu devletten ayrılma isteklerinin
alevlenmesine ve yeni çatışmalara neden olabilir. Diğer taraftan
Arnavutluğun ilerleyen süreçte Kosova ile birleşme isteğinin
canlanması, Makedonya devleti üzerinde de olumsuz yansımalara neden
olabilir. Zira Makedonya'nın demografik olarak toplam nüfusunun yüzde
25'i Arnavutlardan oluşmaktadır. Bu durum, Makedonya'da da bir dağılma
sürecinin ateşleyicisi olabilir.

Dipnotlar

1-Emir Türkoğlu, Kosova Arnavutları'nın Milliyetçiliği, Balkan
Diplomasisi, (Edit.)Ömer Lütem ve Birgül Demirtaş Çoşkun, Balkan
Diplomasisi, Ankara, ASAM Yayınları, 2001, s. 105.

2-Doğan Tılıç, Milliyetçiliğin Pençesindeki Kartal Kosova, Ankara,
Ümit Yayıncılık, 1999, s. 72-73 ve 89;Hugh Poulton, Balkanlar Çatışan
Azınlıklar, Çatışan Devletler,(Çev.)Yavuz Alagon, İstanbul, Sarmal
Yayınevi, 1993, s.71.

3-Noel Malcolm, Kosova Balkanları Anlamak İçin,(Çev.)Özden Arıkan,
İstanbul, Sabah Yayınları, 1998, s. 28-29.

4-Ibid., s. 27.

5-İlhan Uzgel, "Kosova Sorunu", (Edit.)Baskın Oran, Türk Dış
Politikası, , C. 2, 6. B., Ankara, İletişim, 2003, s. 509.

6-Türkoğlu, a.g.e., s. 109-111.

7-İlhan Uzgel, "Sosyalizmden Ulusçuluğa: Yugoslavya'da Ulusçuluğun
Yeniden Canlanması", AÜ SBF Dergisi, C. 47, Sayı 1-2, 1992, s.224.

8-Malcolm, a.g.e., s. 383, 386-387; Tılıç, a.g.e., s. 56-57.

9-Uzgel (2003), Kosova Sorunu, s. 509; İrfan Kaya Ülger, Yugoslavya
Neden Parçalandı ?, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2003, s. 72; Tılıç,
a.g.e., s. 84.

10-Uzgel (1992), a.g.m., s. 230.

11-Malcolm, a.g.e., s. 403.

12-Türkoğlu, a.g.e., s. 118; Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999,
İstanbul, Sabah Yayınları, 1999, s. 519.

13-Anthony Weymouth ve Stanley Henig, The Kosovo Crisis, London,
Pearson Education, 2001, s. 87.

14-R. J. Crampton, Balkans Since The Second World War, London, Pearson
Education Ltd., 2002, s. 273.


15-http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3148. (24.04.2006)


16-Kai Eide, "Kosova: Geleceğe Uzanan Yol", NATO Dergisi, Kış 2004;
Kosovo Facts and Figures, NATO Fact Sheets, (7 Aralık 2005).


17-Mirzet Mujezinovic, Balkan Raporu,
http://www.turkishweekly.net/turkce/yazarlar.php?type=12&id=79.
(24.04.2006)


18-Carl Bildt, "Ayrılma ve Bütünleşme Arasında, Balkanlar'da Tarihi
Değişim", NATO Dergisi, Kış 2004.

 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Mayıs , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2 3 4
5 6 7 8 9 10 11
12 13 14 15 16 17 18
19 20 21 22 23 24 25
26 27 28 29 30 31
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net