21 Kasim 2007  

Hadi ULUENGIN
huluengin@hurriyet.com.tr

Türkler ve Helenler


YOK raki-uzo; yok dolma-yalanc(i) dolma; yok zeybek-zeybetiko, bunlari geçelim.

Sonra, Akdeniz yakamozu, Ege meltemi, Balkan dagi; daha sonra yigitlik, gözüpeklik, mertlik; ve kabul, bilhassa emperyal tarih falan ama, bunlari da yine bir kalem geçelim.

Hayir, varligimizla özdeslesen bu müsterek kimlikleri tabii ki inkár etmiyorum.

Fakat her ikisi de rötarli ulus devlete dönüsmüs olan Türk ve Helen milletlerinin temel ve hayati ortak özelligini yukaridaki unsurlar degil, bambaska bir "ruhiyat" belirliyor.

Sosyal psikiyatri kliniginde ele alinmasi gereken kolektif arázlari kastediyorum.

* * *

ÖYLE, hem Türkler’in, hem Helenler’in bir bölümü en hafifinden paranoid ve sizoiddir.

Baska bir deyisle, raki, dolma, zeybek dis kovuguna kaçmayacak meze bile sayilmaz.

Zira, Türklerin ve Yunanlilarin temel ortak özelligi "öteki" korkusundan kaynaklanir.

Zaten de o "öteki" bizim açimizdan Helenlerde; Helenler açisindan ise bizde cismáni kimlik kazandigi içindir ki, aslinda ayni kaba def-i hacet eyleyen iki millet didisip durur.

Evet evet, iki ulusumuzu "ikiz" kilan olgu iste bu "hastalikli ruhiyat"ta odaklanir.

* * *

NITEKIM, "bölünürüz" (!) dehseti bizde nasil "Sevr paranoyasi"ni üretiyor, bunun hemen hemen aynisi da Helen ulusunun benligini kemiriyor.

Bakin, Makedonya tá 1991 yilinda bagimsizlik kazandi ama, Atina, bu devede kulak devletçigin kendi topraklarini da "yutacagi" (!) korkusuyla, ülkenin adini hálá veto ediyor.

Veya, nasil ki biz binbir angaryayla gayr-i müslim yurttaslarimizin sonsuz çogunlugu "sepetledik" ve bütün mirasiyla yalniz ve yalniz b-i-z-i-m olan Patrikhanemizi "düsman" (!) addediyoruz, iste Yunanistan’in dili de, Lozan Antlasmasi öyle zikrediyor diye, Bati Trakya’daki soydaslarimiza "Türk" demeye varmiyor. Soyut bir "Islam" kelimesinde diretiyor.

Zaten bu örnekleri, bizim "ulusalcilar"in "yabanciya satis yok" siarindan ora "ulusalci"larinin Kilise’yle beraber "Helen olmayana mülk yok" sloganina dek uzabilirim.

Arti, her iki tarafin kendilerine yönelik olarak uydurdugu "komplo teorileri"ndeki inanilmaz benzerlikleri; fakat tabii birbirlerine tamamen zit içerikleri de siralayabilirim.

Daha arti, Türklerin çok kimlikli imparatorluktan ulus devlete geçis; Yunanlilarin ise o imparatorluktan ayrilma ve "Küçük Asya Faciasi"ndan siyrilma travmalarina uzanabilirim.

Böylelikle de, bu sizofrenik ve paranoyak ruhiyati kolektif hafizayla açiklayabilirim.

* * *

AMA bunlara girmeyecegim, çünkü ne mutlu ki gidisat iyiye, gayet iyiye dogrudur. Önceki günkü "Hürriyet"in mansetindeki gibi, taraflar "dostluk gazlamaktadir".

Kabul, belki henüz nekahat döneminden söz edilemez. Fakat her iki hastamiz da yavas yavas ruh sagligina kavusmaktadir. En azindan durum sarahat kespetmektedir.

Ve de süphesiz ki, burada üç temel unsur belirleyicilik tasimaktadir:

* * *

BIR; Körfez Depremi’ndeki yardimlasmayla hayati bir "insani faktör" devreye girdi.

Bunun sayesinde de, zaten sonsuz yakin olan bireyler birbirlerini tekrardan kesfetti.

Iki; AB üyeliginde artik oturaklasan Atina’nin "Avrupai" düsünce tarzina yaklasti.

Dolayisiyla, onun uluslararasi siyaset pratigini Türkiye için de uygulamaya basladi.

Ve üç; küresellesme gerçegi sizofreni ve paranoyalara radikal tedavi getiren "mucize iláç" olarak piyasaya çikti. Kendini dayatti ki, sihhatine kavusmak isteyen eczaneye kosuyor.

Evet evet, bin sükür Türkiye’yle Yunanistan arasinda simdi "dostluk gazliyor", zira Türkler ve Helenler kendi "öteki"lerini "biz" kilacak olan o mucize iláçtan da "gazliyor".